Worn-Out İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Worn-Out İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Worn-Out Nedir?

Worn-out, yıpranmış veya eskimiş anlamına gelir. Bir şey artık kullanım için uygun değildir, çünkü çok fazla kullanılmış ve aşınmıştır.

Örnek cümleler:

1. After years of use, my favorite pair of shoes are now completely worn-out. (Yıllarca kullanımdan sonra, favori ayakkabılarım tamamen yıpranmış durumda.)
2. She was looking very worn-out after her long shift at work. (Uzun mesai sonrası çok yorgun görünüyordu.)
3. The sofa in the living room is so worn-out that it’s uncomfortable to sit on. (Salondaki koltuk öyle yıpranmış ki, üzerinde oturmak rahatsız edici.)
4. The old book was so worn-out that the pages were falling out. (Eski kitap öyle yıpranmıştı ki, sayfalar dökülüyordu.)
5. The tires on the car were worn-out and needed to be replaced. (Arabadaki lastikler yıpranmıştı ve değiştirilmeleri gerekiyordu.)
6. The shirt he was wearing was so worn-out that it had holes in it. (Giydiği gömlek öyle yıpranmıştı ki, içinde delikler vardı.)
7. Her voice sounded worn-out after singing all night. (Tüm gece şarkı söylemekten dolayı sesi yorgun geldi.)
8. The carpet in the hallway was so worn-out that it needed to be replaced. (Holdeki halı öyle yıpranmıştı ki, değiştirilmeliydi.)
9. The old bicycle was so worn-out that it was difficult to ride. (Eski bisiklet öyle yıpranmıştı ki, sürmek zordu.)
10. The baseball glove was so worn-out that it needed to be replaced before the next game. (Beyzbol eldiveni öyle yıpranmıştı ki, sonraki oyundan önce değiştirilmeliydi.)
11. His clothes looked worn-out and shabby. (Giysileri yıpranmış ve eski görünüyordu.)
12. The kitchen knives were worn-out and needed to be sharpened. (Mutfak bıçakları yıpranmıştı ve keskinleştirilmeleri gerekiyordu.)
13. The door handle was so worn-out that it fell off when he tried to open the door. (Kapı kolu öyle yıpranmıştı ki, kapıyı açmaya çalışırken düştü.)
14. The old mattress was so worn-out that it needed to be replaced for better sleep. (Eski yatak öyle yıpranmıştı ki, daha iyi uyku için değiştirilmeliydi.)
15. The laptop was so worn-out that it was difficult to use. (Dizüstü bilgisayar öyle yıpranmıştı ki, kullanması zordu.)
16. The jeans he was wearing were so worn-out that they were almost see-through. (G

iği giydiği kot pantolon öyle yıpranmıştı ki, neredeyse şeffaf olmuştu.)
17. The old teddy bear was so worn-out that its stuffing was coming out. (Eski oyuncak ayı öyle yıpranmıştı ki, dolgusu dışarı çıkıyordu.)

18. The old record player was so worn-out that it no longer worked. (Eski plakçalar öyle yıpranmıştı ki, artık çalışmıyordu.)
19. The wooden chair was so worn-out that it had become wobbly and unstable. (Ahşap sandalye öyle yıpranmıştı ki, sallanıp istikrarsız hale gelmişti.)
20. The running shoes were so worn-out that they were causing pain in his feet. (Koşu ayakkabıları öyle yıpranmıştı ki, ayaklarında ağrıya neden oluyordu.)

Türkçe Karşılıklar:

1. yıpranmış, eskimiş
2. yorgun, bitkin
3. yıpranmış, eskimiş
4. yıpranmış, eskimiş
5. yıpranmış, aşınmış
6. yıpranmış, eski
7. yorgun, bitkin
8. yıpranmış, eskimiş
9. yıpranmış, aşınmış
10. yıpranmış, eskimiş
11. yıpranmış, eski, kötü
12. yıpranmış, keskinliğini kaybetmiş
13. yıpranmış, kullanılamaz hale gelmiş
14. yıpranmış, eskimiş
15. yıpranmış, kullanması zor
16. yıpranmış, eski, aşınmış
17. yıpranmış, eski
18. yıpranmış, kullanılamaz hale gelmiş
19. yıpranmış, sallanan, istikrarsız
20. yıpranmış, aşınmış, kullanılamaz hale gelmiş