Vagabond İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Vagabond İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Vagabond İle İlgili Cümleler

Vagabond (noun): Gezgin, dolaşan kimse, serseri

  1. The vagabond wandered the streets aimlessly. (Gezgin adam sokaklarda amaçsızca dolaştı.)
  2. She couldn’t trust the vagabond who knocked on her door. (Kapısını çalan gezgine güvenemiyordu.)
  3. The vagabond lived a life of freedom and adventure. (Gezgin, özgürlük ve macera dolu bir hayat yaşadı.)
  4. He had the heart of a vagabond and never stayed in one place for too long. (O, gezgin bir ruha sahipti ve hiçbir yerde uzun süre kalmadı.)
  5. The town had a problem with vagabonds sleeping in public parks. (Kasabanın, halk parklarında uyuyan serserilerle bir problemi vardı.)
  6. The vagabond’s backpack contained all of his worldly possessions. (Gezginin sırt çantası, tüm dünya mal varlığı içeriyordu.)
  7. The young man decided to become a vagabond and travel the world. (Genç adam, gezgin olmaya ve dünyayı gezmeye karar verdi.)
  8. The vagabond’s lifestyle was not for everyone, but it suited him perfectly. (Gezginin yaşam tarzı herkes için değildi, ancak ona mükemmel uyuyordu.)
  9. She saw a vagabond stealing food from the dumpster behind the restaurant. (Restoranın arkasındaki çöp kutusundan yiyecek çalan bir gezgin gördü.)
  10. The police rounded up all the vagabonds sleeping in the park and told them to leave. (Polis, parkta uyuyan tüm serserileri toplayıp gitmelerini söyledi.)
  11. The vagabond had no permanent address and relied on the kindness of strangers for food and shelter. (Gezginin kalıcı bir adresi yoktu ve yiyecek ve barınak için yabancıların iyiliğine güveniyordu.)
  12. They met a friendly vagabond who offered to show them around the city. (Şehri gezdirmeyi teklif eden dost bir gezginle tanıştılar.)
  13. The vagabond was a skilled musician who played on street corners for spare change. (Gezgin, ceplerine bozuk para atmak için sokak köşelerinde çalan yetenekli bir müzisyendi.)
  14. She read a book about a young girl who ran away to become a vagabond. (Bir gezgin olmak için kaçan genç bir kız hakkında bir kitap okudu.)
  15. The vagabond didn’t have much, but he was always happy and content with what he had. (Gezginin çok şeyi yoktu, ama sahip olduklarıyla her zaman mutlu ve memnundu.)
  16. The town had a homeless shelter for vagabonds who needed a place to stay. (Kasabada, konaklama yeri gereken gezginler için bir evsizler barına
  1. The vagabond’s stories of his travels were always fascinating to listen to. (Gezginin seyahatleriyle ilgili hikayeleri her zaman dinlemek için büyüleyiciydi.)
  2. She dreamed of becoming a vagabond and exploring the world, but she knew it wasn’t a practical lifestyle for her. (Dünya’yı keşfetmek için bir gezgin olmayı hayal etti, ama bunun pratik bir yaşam tarzı olmadığını biliyordu.)
  3. The vagabond’s carefree attitude towards life was infectious and inspired those around him. (Gezginin hayata karşı kaygısız tutumu bulaşıcıydı ve etrafındakileri ilham veriyordu.)
  4. The town had a strict policy against vagabonds loitering in public spaces, but some were sympathetic to their plight. (Kasabanın, kamusal alanlarda takılan gezginlere karşı sıkı bir politikası vardı, ama bazıları onların durumuna sempati duyuyordu.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.