Unwelcome İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Unwelcome İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Unwelcome kelimesinin Türkçe anlamı: Hoş karşılanmayan, istenmeyen

1. She felt unwelcome at the party. (O partiye hoş karşılanmadığını hissetti.)
2. The new manager’s attitude made the employees feel unwelcome. (Yeni müdürün tutumu, çalışanların istenmeyen hissetmelerine neden oldu.)
3. The guests were made to feel unwelcome by the hotel staff. (Konuklar, otel personeli tarafından istenmeyen hissettirildi.)
4. I received an unwelcome surprise when I saw the damage to my car. (Arabamdaki hasarı görünce, istenmeyen bir sürprizle karşılaştım.)
5. The new regulations were unwelcome news for small businesses. (Yeni düzenlemeler, küçük işletmeler için istenmeyen bir haberdi.)
6. The unwelcome weather ruined our plans for the weekend. (İstenmeyen hava durumu hafta sonu planlarımızı mahvetti.)
7. The unwelcome guests overstayed their welcome. (İstenmeyen konuklar, hoşgörü sürelerini aştılar.)
8. The unwelcome noise from the construction site disrupted the neighborhood. (İnşaat alanından gelen istenmeyen gürültü, mahalleyi rahatsız etti.)
9. The unwelcome intrusion into her personal life made her uncomfortable. (Kişisel hayatına yapılan istenmeyen müdahale onu rahatsız etti.)
10. The unwelcome delay caused us to miss our flight. (İstenmeyen gecikme, uçuşumuzu kaçırmamıza neden oldu.)
11. The unwelcome smell in the kitchen came from the garbage. (Mutfaktaki istenmeyen koku, çöpten kaynaklanıyordu.)
12. The unwelcome changes to the school curriculum upset the students. (Okul müfredatındaki istenmeyen değişiklikler, öğrencileri üzdü.)
13. The unwelcome advances from her coworker made her uncomfortable. (İş arkadaşından gelen istenmeyen yakınlaşmalar, onu rahatsız etti.)
14. The unwelcome price increase made it difficult for customers to afford the product. (Fiyat artışı, müşterilerin ürünü satın almasını zorlaştırdı.)
15. The unwelcome feedback from her boss made her feel demotivated. (Patronundan gelen istenmeyen geri bildirim, onu motivasyonsuz hissettirdi.

16. The unwelcome presence of mosquitoes made it hard to enjoy the outdoor party. (Sivrisineklerin istenmeyen varlığı, açık hava partisinden keyif almayı zorlaştırdı.)
17. The unwelcome side effects of the medication made her reconsider taking it. (İlaçtaki istenmeyen yan etkiler, onu tekrar almaya düşündürdü.)
18. The unwelcome news of his friend’s illness made him feel helpless. (Arkadaşının hastalığıyla ilgili istenmeyen haberler, onu çaresiz hissettirdi.)
19. The unwelcome graffiti on the building made the neighborhood look run-down. (Bina üzerindeki istenmeyen grafitiler, mahalleyi bakımsız gösterdi.)
20. The unwelcome memories of her past haunted her dreams. (Geçmişindeki istenmeyen anılar, rüyalarında onu rahatsız etti.)