Unselfconscious İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Unselfconscious Nedir?
Unselfconscious, Türkçe’de kendinden emin, rahat ve doğal anlamlarına gelir.
- She danced unselfconsciously at the party. (Partide kendinden emin bir şekilde dans etti.)
- He spoke unselfconsciously in front of the large audience. (Büyük bir kitle önünde kendinden emin bir şekilde konuştu.)
- The child played unselfconsciously with his toys. (Çocuk oyuncaklarıyla rahat ve doğal bir şekilde oynadı.)
- She sang unselfconsciously at the karaoke bar. (Karaoke barda kendinden emin bir şekilde şarkı söyledi.)
- He laughed unselfconsciously at the joke. (Şaka karşısında kendinden emin bir şekilde güldü.)
- The model walked unselfconsciously down the runway. (Manken pistte kendinden emin bir şekilde yürüdü.)
- She spoke unselfconsciously to the group of strangers. (Yabancı bir grup insanla kendinden emin bir şekilde konuştu.)
- He painted unselfconsciously, lost in his creativity. (Yaratıcılığına dalmış bir şekilde kendinden emin bir şekilde resim yaptı.)
- The actress delivered her lines unselfconsciously on stage. (Sahneye çıkıp kendinden emin bir şekilde repliklerini söyledi.)
- She laughed unselfconsciously at her own mistake. (Kendi hatasına kendinden emin bir şekilde güldü.)
- He jogged unselfconsciously through the park. (Parkta kendinden emin bir şekilde koştu.)
- The musician played unselfconsciously, lost in the music. (Müzikle kaybolmuş bir şekilde kendinden emin bir şekilde çaldı.)
- She ate unselfconsciously, not caring about her messy appearance. (Dağınık görünümünden rahatsız olmadan kendinden emin bir şekilde yemek yedi.)
- He walked unselfconsciously with his head held high. (Başı dik bir şekilde kendinden emin bir şekilde yürüdü.)
- The writer wrote unselfconsciously, letting the words flow freely. (Kelimelerin serbestçe akmasına izin vererek kendinden emin bir şekilde yazdı.)
- She swam unselfconsciously in the pool. (Havuzda kendinden emin bir şekilde yüzdü.)
- He played basketball unselfconsciously with his friends. (Arkadaşlarıyla kendinden emin bir şekilde basketbol oynadı.)
- The group of friends laughed unselfconsciously at each other’s jokes. (Arkadaş grubu birbirlerinin şakalarına kendinden emin bir şekilde güldü.)
- She sang in the choir unselfconsciously, blending her voice with the others. (Koro içinde diğerleriyle uyumlu bir şekilde kendinden emin bir şekilde şarkı söyledi.)
- He danced unselfconsciously, moving to the beat of the music. (Müziğin ritmine uyarak kendinden emin bir şekilde dans etti.)
- The little girl played unselfconsciously with her imaginary friend. (Küçük kız hayali arkadaşıyla rahat ve doğal bir şekilde oynadı.)
- He smiled unselfconsciously at the camera, not worried about how he looked. (Kameraya kendinden emin bir şekilde gülümsedi, nasıl göründüğüne takılmadan.)
- The artist painted unselfconsciously, expressing her emotions on the canvas. (Sanatçı tuvale duygularını yansıtarak kendinden emin bir şekilde resim yaptı.)
- She walked unselfconsciously in the park, enjoying the fresh air. (Parkta rahat ve doğal bir şekilde yürüyerek temiz havanın keyfini çıkardı.)
- He played the piano unselfconsciously, lost in the beauty of the music. (Müziğin güzelliğine kapılarak kendinden emin bir şekilde piyano çaldı.)
- The group of friends chatted unselfconsciously over a cup of coffee. (Arkadaşlar bir fincan kahve eşliğinde rahat ve doğal bir şekilde sohbet ettiler.)
- She laughed unselfconsciously at the silly joke, enjoying the moment. (Saçma bir şaka karşısında rahat ve doğal bir şekilde güldü, anın tadını çıkardı.)
- He played with his dog unselfconsciously, not caring about getting dirty. (Köpeğiyle oynarken temizliğe takılmadan rahat ve doğal bir şekilde vakit geçirdi.)
- The singer performed unselfconsciously on stage, pouring her heart into the song. (Şarkısına kalbini koyarak sahnede kendinden emin bir şekilde performans sergiledi.)
- She read unselfconsciously, lost in the story. (Hikayeye kapılıp kendinden emin bir şekilde okudu.)
Hemen Yorum Yaz