Unrelenting İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Unrelenting İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Unrelenting Nedir?

Unrelenting kelimesi, “dinlenmeyen, durmadan devam eden, sert, acımasız” anlamlarına gelir.

Örnek Cümleler:

  1. The unrelenting rain caused flooding in many areas.

    (Dinlenmeyen yağmur, birçok bölgede sel meydana getirdi.)

  2. She showed unrelenting determination to succeed in her goals.

    (O, hedeflerine ulaşmak için dinlenmeyen bir kararlılık gösterdi.)

  3. The unrelenting heat of the desert was almost unbearable.

    (Çölün dinlenmeyen sıcağı neredeyse dayanılmazdı.)

  4. His unrelenting criticism was starting to wear on her.

    (Onun durmadan eleştirileri, onu yıpratmaya başlıyordu.)

  5. The unrelenting pressure to succeed was taking a toll on his mental health.

    (Başarıya ulaşmak için gelen dinlenmeyen baskı, zihinsel sağlığına zarar vermeye başlamıştı.)

  6. The unrelenting pace of the job was exhausting.

    (İşin durmadan devam eden temposu yorucuydu.)

  7. The unrelenting traffic made the commute unbearable.

    (Trafiğin durmadan devam etmesi, işe gidip gelmeyi dayanılmaz hale getirdi.)

  8. Her unrelenting pursuit of perfection was starting to affect her relationships.

    (Mükemmelliğe olan durmaksızın devam eden arayışı, ilişkilerine etki etmeye başlamıştı.)

  9. The unrelenting wind made it difficult to walk in a straight line.

    (Rüzgarın durmadan esmesi, düz bir çizgide yürümeyi zorlaştırıyordu.)

  10. The unrelenting snowfall made it impossible to drive.

    (Kar yağışının durmadan devam etmesi, arabayla seyahat etmeyi imkansız hale getirdi.)

  11. The unrelenting criticism from his boss was affecting his self-esteem.

    (Patronundan durmadan devam eden eleştiriler, özgüvenini etkiliyordu.)

  12. The unrelenting demands of the job were taking a toll on his personal

    life.

    (İşin durmadan devam eden talepleri, özel hayatına zarar vermeye başlamıştı.)

  13. The unrelenting pace of the game was exhausting for the players.

    (Oyunun durmadan devam eden hızı, oyuncular için yorucuydu.)

  14. The unrelenting noise from the construction site was unbearable.

    (İnşaat alanından gelen dinlenmeyen gürültü dayanılmazdı.)

  15. His unrelenting pursuit of wealth had blinded him to the important things in life.

    (Maddi kazanca olan durmaksızın devam eden arayışı, hayatın önemli şeylerini görmesine engel olmuştu.)

  16. The unrelenting sun beat down on them as they walked through the desert.

    (Çölde yürürken üzerlerine dinlenmeyen güneş vuruyordu.)

  17. Her unrelenting criticism of herself was starting to affect her mental health.

    (Kendini durmaksızın eleştirme, zihinsel sağlığına zarar vermeye başlıyordu.)

  18. The unrelenting waves made it difficult to swim back to shore.

    (Dalgaların durmadan gelmesi, kıyıya geri yüzmeyi zorlaştırıyordu.)

  19. The unrelenting pursuit of justice was the driving force behind her career.

    (Adaletin durmaksızın devam eden arayışı, kariyerindeki itici güçtü.)

  20. The unrelenting hunger made it difficult to concentrate.

    (Açlığın durmaksızın devam etmesi, odaklanmayı zorlaştırıyordu.)

  21. His unrelenting work ethic was admired by his colleagues.

    (Durmaksızın devam eden çalışma ahlakı, meslektaşları tarafından takdir ediliyordu.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.