Prove İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Prove
Prove, bir iddianın doğru olduğunu göstermek ya da kanıtlamak anlamına gelir.
Örnek cümleler:
- I will prove to my boss that I am the best candidate for the job. (Patronuma iş için en iyi aday olduğumu kanıtlayacağım.)
- He needs to prove his innocence in the court. (Mahkemede masumiyetini kanıtlaması gerekiyor.)
- The research data proved that the hypothesis was incorrect. (Araştırma verileri hipotezin yanlış olduğunu kanıtladı.)
- The athlete proved his critics wrong by winning the championship. (Sporcu, şampiyonluğu kazanarak eleştirmenlerinin yanıldığını kanıtladı.)
- She proved to be a reliable friend in times of need. (İhtiyaç anlarında güvenilir bir arkadaş olduğunu kanıtladı.)
- The defendant failed to prove his case and was found guilty. (Sanık, davasını kanıtlayamadı ve suçlu bulundu.)
- The new medication has proved to be effective in treating the disease. (Yeni ilaç hastalığın tedavisinde etkili olduğunu kanıtladı.)
- She tried to prove her point by presenting strong evidence. (Güçlü kanıtlar sunarak noktasını kanıtlamaya çalıştı.)
- The experiment proved the theory to be true. (Deney, teorinin doğru olduğunu kanıtladı.)
- He must prove himself worthy of the scholarship. (Bursun kendisine layık olduğunu kanıtlaması gerekiyor.)
- The witness was able to prove the defendant’s guilt beyond a reasonable doubt. (Tanık, sanığın suçluğunu makul bir şüphe olmadan kanıtlamayı başardı.)
- She hopes to prove her worth to the company by completing the project successfully. (Proje başarıyla tamamlayarak şirkete değerini kanıtlamayı umuyor.)
- The teacher asked the student to prove his answer with a detailed explanation. (Öğretmen öğrenciden ayrıntılı bir açıklama ile cevabını kanıtlamasını istedi.)
- The experiment did not prove the hypothesis, so further research is needed
- He was determined to prove his father wrong about his career choice. (Babaının meslek seçimi konusundaki yanlışını kanıtlamak için kararlıydı.)
- The data collected will be used to prove or disprove the theory. (Toplanan veriler teorinin doğru olup olmadığını kanıtlamak veya çürütmek için kullanılacak.)
- The student must prove his knowledge by passing the exam. (Öğrenci, sınavı geçerek bilgisini kanıtlamalıdır.)
- She was able to prove her innocence with the help of a reliable witness. (Güvenilir bir tanığın yardımıyla masumiyetini kanıtlamayı başardı.)
- The lawyer presented evidence to prove his client’s innocence. (Avukat, müvekkilinin masumiyetini kanıtlamak için kanıt sundu.)
- The company needs to prove its commitment to environmental sustainability. (Şirket, çevresel sürdürülebilirliğe olan bağlılığını kanıtlamalıdır.)
Turkish translations:
- Patronuma iş için en iyi aday olduğumu kanıtlayacağım.
- Mahkemede masumiyetini kanıtlaması gerekiyor.
- Araştırma verileri hipotezin yanlış olduğunu kanıtladı.
- Sporcu, şampiyonluğu kazanarak eleştirmenlerinin yanıldığını kanıtladı.
- İhtiyaç anlarında güvenilir bir arkadaş olduğunu kanıtladı.
- Sanık, davasını kanıtlayamadı ve suçlu bulundu.
- Yeni ilaç hastalığın tedavisinde etkili olduğunu kanıtladı.
- Güçlü kanıtlar sunarak noktasını kanıtlamaya çalıştı.
- Deney, teorinin doğru olduğunu kanıtladı.
- Bursun kendisine layık olduğunu kanıtlaması gerekiyor.
- Tanık, sanığın suçluğunu makul bir şüphe olmadan kanıtlamayı başardı.
- Proje başarıyla tamamlayarak şirkete değerini kanıtlamayı umuyor.
- Öğretmen öğrenciden ayrıntılı bir açıklama ile cevabını kanıtlamasını istedi.
- Deney, hipotezi kanıtlayamadığı için daha fazla araştırmaya ihtiyaç var.
- Babaının meslek seçimi konusundaki yanlışını kanıtlamak için kararlıydı.
- Toplanan veriler teorinin doğru olup ol
Hemen Yorum Yaz