Palpably İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Palpably İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Palpably

Palpably, “açıkça” veya “belirgin bir şekilde” anlamına gelen bir sıfattır.

Örnek cümleler:

1. He was palpably nervous during his job interview. (O, iş görüşmesi sırasında açıkça gergindi.)
2. The tension in the room was palpably high. (Odadaki gerilim belirgin bir şekilde yüksekti.)
3. The excitement of the crowd was palpable. (Kalabalığın heyecanı hissedilir şekildeydi.)
4. The fear in her eyes was palpable. (Gözlerindeki korku belirgindi.)
5. The disappointment in his voice was palpable. (Ses tonundaki hayal kırıklığı açıktı.)
6. The love between them was palpable. (Aralarındaki sevgi hissedilir şekildeydi.)
7. The tension between the two rivals was palpable. (İki rakip arasındaki gerilim belirgin şekildeydi.)
8. The cold air was palpable in the room. (Odadaki soğuk hava hissedilir şekildeydi.)
9. The silence in the room was palpable. (Odada ki sessizlik açıkça hissediliyordu.)
10. The tension between the two friends was palpable. (İki arkadaş arasındaki gerilim açıkça hissediliyordu.)
11. The excitement in the air was palpable. (Havada ki heyecan hissedilir şekildeydi.)
12. The joy in her face was palpable. (Yüzündeki sevinç açıkça hissediliyordu.)
13. The sadness in his eyes was palpable. (Gözlerindeki üzüntü açıkça hissediliyordu.)
14. The tension in the room was palpable before the big announcement. (Büyük açıklamadan önce oda da ki gerilim hissedilir şekildeydi.)
15. The tension between the two countries was palpable. (İki ülke arasındaki gerilim belirgin şekildeydi.)
16. The happiness on their wedding day was palpable. (Düğün günlerinde ki mutluluk açıkça hissediliyordu.)
17. The disappointment in his performance was palpable. (Performansındaki hayal kırıklığı açıkça hissedildi.)
18. The anger in his voice was palpable. (Ses tonundaki öfke belirgindi.)
19. The tension in the air was palpable during the penalty shootout. (Penaltı atışları sırasında havadaki gerilim hissedilir şekildeydi.)
20. The relief on her face was palpable after the exam was over. (Sınav bittiğinde yüzündeki rahatlama açıkça hissedildi.)

21. The scent of flowers was palpable in the garden. (Bahçedeki çiçek kokusu hissedilir şekildeydi.)
22. The tension in the courtroom was palpable as the verdict was read. (Karar okunurken mahkeme salonundaki gerilim belirgin şekildeydi.)
23. The hunger in her stomach was palpable as she hadn’t eaten all day. (Tüm gün yemek yemediği için, karın açlığı hissedilir şekildeydi.)
24. The excitement in the children’s voices was palpable as they opened their Christmas presents. (Çocukların Noel hediyelerini açarken seslerindeki heyecan açıkça hissedildi.)
25. The tension between the two teams was palpable during the championship game. (Şampiyonluk maçı sırasında iki takım arasındaki gerilim hissedilir şekildeydi.)
26. The nervousness in the air was palpable before the big speech. (Büyük konuşma öncesinde havada ki gerginlik açıkça hissediliyordu.)
27. The relief in her voice was palpable when she found out her flight was not canceled. (Uçuşunun iptal edilmediğini öğrendiğinde sesindeki rahatlama açıkça hissedildi.)
28. The joy on her face was palpable as she held her newborn baby. (Yenidoğan bebeğini tutarken yüzündeki sevinç hissedilir şekildeydi.)
29. The disappointment in the audience was palpable when the concert was canceled. (Konserin iptal edildiği duyulduğunda, seyircilerin hayal kırıklığı açıkça hissedildi.)
30. The tension in the air was palpable before the final exam. (Final sınavı öncesinde havadaki gerilim hissedilir şekildeydi.)

Palpably kelimesi, belirli bir duygu veya durumun açıkça hissedilebilir şekilde olduğunu ifade etmek için sıkça kullanılır.