Pallid İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Pallid İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Pallid İle İlgili Cümleler

Pallid, soluk veya renksiz anlamlarına gelir.

  1. She looked pallid and weak after being sick for a week. (Soluk ve zayıf görünüyordu, bir hafta boyunca hasta olmasından sonra.)
  2. The winter sun made everything look pallid and lifeless. (Kış güneşi her şeyi soluk ve cansız gösteriyordu.)
  3. His face was pallid with fear when he saw the bear. (Ayi’yi gördüğünde korkudan yüzü solgunlaşmıştı.)
  4. The pallid light of the moon illuminated the dark room. (Ay’ın soluk ışığı karanlık odanın içini aydınlatıyordu.)
  5. She wore a pallid dress that washed her out completely. (Tamamen solarak onu yutan soluk bir elbise giyiyordu.)
  6. His pallid complexion suggested he wasn’t feeling well. (Solgun cildi kendini iyi hissetmediğini düşündürüyordu.)
  7. The flowers in the vase were pallid and wilted. (Vazodaki çiçekler soluk ve solmuştu.)
  8. The pallid walls of the hospital made her feel even sicker. (Hastanenin soluk duvarları onu daha da hasta hissettirdi.)
  9. The pallid sky before the storm was ominous. (Fırtına öncesi soluk gökyüzü uğursuzdu.)
  10. The pallid face of the ghostly figure frightened him. (Hayaletimsi figürün soluk yüzü onu korkuttu.)
  11. She had a pallid expression on her face when she heard the news. (Haberleri duyduğunda yüzünde soluk bir ifade vardı.)
  12. The pallid water in the lake suggested it was polluted. (Göldeki soluk su kirlenmiş olduğunu düşündürdü.)
  13. His pallid hands shook with fear. (Korkudan eli soluk titriyordu.)
  14. The pallid light of the early morning made the city look peaceful. (Erken sabahın soluk ışığı şehri sakin gösteriyordu.)
  15. The pallid pages of the old book had yellowed with age. (Eski kitabın soluk sayfaları yaşlanarak sararmıştı.)
  16. The pallid moon was obscured by the clouds. (Soluk ay bulutlar tarafından gizlenmişti.)
  17. His pallid complexion was a result of his poor health. (Solgun cildi sağlığındaki kötü durumun bir sonucuydu.)
  18. The pallid curtains in the room made it feel cold and unwelcoming. (Odadaki soluk perdeler soğuk ve davetsiz hissettiriyordu.)
  19. The pallid sound of the alarm clock woke her up abruptly. (Alarmın soluk sesi onu aniden uyandırdı.)
  20. The pallid flowers in the garden needed more sunlight to bloom. (Bahçedeki soluk çiçekler açmak için daha fazla güneş ışığına ihtiyaç duyuyordu.)
  1. His pallid face was a stark contrast to the bright colors of his shirt. (Soluk yüzü rengarenk gömleğinin parlak renkleriyle keskin bir tezat oluşturuyordu.)
  2. The pallid sky at sunset gave the impression of a gloomy day ahead. (Gün batımında soluk gökyüzü, önümüzdeki kasvetli bir günün izlenimini veriyordu.)
  3. Her pallid skin suggested she was suffering from anemia. (Soluk cildi, kansızlık yaşadığını gösteriyordu.)
  4. The pallid snow made everything look serene and peaceful. (Soluk kar her şeyi huzurlu ve sakin gösteriyordu.)
  5. The pallid light of the streetlamp barely illuminated the dark alley. (Sokak lambasının soluk ışığı karanlık sokakta neredeyse hiç aydınlatmıyordu.)
  6. His pallid lips trembled as he tried to speak. (Konuşmaya çalışırken soluk dudakları titredi.)
  7. The pallid silence of the room was only interrupted by the ticking of the clock. (Odanın soluk sessizliği sadece saatin tik takları tarafından bozuluyordu.)
  8. The pallid complexion of the statue gave it an eerie look. (Heykelin soluk cildi ona ürkütücü bir görünüm veriyordu.)
  9. The pallid colors of the painting didn’t do justice to the beauty of the landscape. (Tablonun soluk renkleri manzaranın güzelliğine adalet etmiyordu.)
  10. The pallid morning light seeped through the curtains, waking her up. (Sabahın soluk ışığı perdelerden sızarak onu uyandırdı.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.