Pallor İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Pallor İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Pallor Nedir?

Pallor, ciltte veya mukozalarda görülen solgunluk veya beyazlık durumudur. Bu durum, kandaki hemoglobin seviyelerinin düşük olmasından kaynaklanır ve anemi veya başka sağlık sorunlarına işaret edebilir.

Örnek Cümleler:

1. She looked extremely pale, and I could tell she wasn’t feeling well. (Çok solgun görünüyordu ve iyi hissetmediğini anlayabiliyordum.)
2. The patient’s pallor was a clear indication of her anemia. (Hastanın solgunluğu, anemisinin açık bir işaretiydi.)
3. He had a noticeable pallor after donating blood. (Kan bağışı yaptıktan sonra belirgin bir solukluk gösterdi.)
4. The pallor in her face made me worry that she might faint. (Yüzündeki solgunluk beni bayılma ihtimali konusunda endişelendirdi.)
5. The doctor noted the patient’s pallor and ordered a blood test. (Doktor hastanın solgunluğunu gözlemledi ve bir kan testi istedi.)
6. She tried to hide her pallor with makeup, but it was still noticeable. (Makyajla solgunluğunu gizlemeye çalıştı, ancak yine de fark ediliyordu.)
7. His pallor suggested that he was suffering from anemia. (Solgunluğu, anemi geçirdiğini gösteriyordu.)
8. I was concerned about the pallor in his lips, which could indicate a heart problem. (Dudaklarındaki solgunluktan kaynaklı kalp sorunu olabileceğinden endişeleniyordum.)
9. The patient’s pallor worsened as her condition deteriorated. (Hastanın durumu kötüleştikçe solgunluğu arttı.)
10. The doctor checked the patient’s pallor before and after giving her medication. (Doktor, hastaya ilaç vermeden önce ve sonra solgunluğunu kontrol etti.)
11. The pallor in her face contrasted sharply with her red dress. (Yüzündeki solgunluk, kırmızı elbisesiyle keskin bir şekilde tezat oluşturuyordu.)
12. The patient’s pallor was a sign that she needed a blood transfusion. (Hastanın solgunluğu, kan transfüzyonuna ihtiyaç duyduğunu gösteriyordu.)
13. The doctor asked about the patient’s pallor and other symptoms during the consultation. (Doktor, muayene sırasında hastanın solgunluğunu ve diğer belirtilerini sordu.)
14. The pallor in his hands suggested poor circulation. (Ellerindeki solgunluk, dolaşımının kötü olduğunu gösteriyordu.)
15. Her pallor disappeared after a few days of taking iron supplements. (Demir takviyesi almaya başladıktan birkaç gün sonra solgunluğu kayboldu.)
16. The patient’s pallor was so severe that she had trouble standing.

17. The nurse checked the patient’s pallor and vital signs every hour. (Hemşire, hastanın solgunluğunu ve vital bulgularını her saat kontrol etti.)
18. His pallor made him look older than he really was. (Solgunluğu, gerçek yaşından daha yaşlı görünmesine neden oldu.)
19. The doctor prescribed medication to treat the patient’s pallor. (Doktor, hastanın solgunluğunu tedavi etmek için ilaç reçete etti.)
20. The pallor in her face was a sign that she was in shock. (Yüzündeki solgunluk, şokta olduğunu gösteren bir işaretti.)

(Türkçe çevirileri parantez içinde verilmiştir.)