Lay Odds İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Lay Odds İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Lay Odds İle İlgili Cümleler

Türkçe Anlamı: Bahislerde veya kumar oyunlarında, bir olayın gerçekleşmeme ihtimaline karşı para yatırma işlemi.

1. I’ll lay odds that it won’t rain tomorrow. (Yarın yağmur yağmayacağına bahse giriyorum.)
2. He’s willing to lay odds on the outcome of the game. (Oyunun sonucuna bahis koymaya istekli.)
3. They laid odds on their favorite team to win. (Favori takımlarının kazanmasına bahis yaptılar.)
4. I’m not sure if he’ll come or not, but I’ll lay odds on him not showing up. (Emin değilim gelip gelmeyeceği konusunda, ama gelmeyeceğine bahse girerim.)
5. She laid odds on the horse with the best odds of winning. (Kazanma ihtimali en yüksek olan at üzerine bahis yaptı.)
6. The bookie is laying odds on the favorite team to win. (Bahisçi favori takımın kazanacağına bahis koyuyor.)
7. He’s not willing to lay odds on the outcome of the race. (Yarışın sonucuna bahis koymaya istekli değil.)
8. The odds of that happening are so low, I wouldn’t even bother to lay odds. (Bu olasılık o kadar düşük ki, bile bahse girmeye değmez.)
9. She laid odds on her lucky number and won big. (Şanslı numarasına bahis yaptı ve büyük kazandı.)
10. He’s always laying odds on something, it’s his way of having fun. (Her zaman bir şeye bahis koyuyor, eğlenmenin bir yolu.)
11. They laid odds on the underdog and ended up winning a lot of money. (Altta kalan takıma bahis yaptılar ve çok para kazandılar.)
12. I’ll lay odds on him being late, he’s always running behind schedule. (Geç kalacağına bahse giriyorum, her zaman planın gerisinde koşuyor.)
13. The casino is laying odds heavily in their favor. (Kumarhane kazancını artırmak için oranları lehine değiştiriyor.)
14. She’s never been one to lay odds, she prefers to just enjoy the game. (Bahis koymayı sevmez, sadece oyunun tadını çıkarmayı tercih ed

15. The sports fans are laying odds on the outcome of the championship game. (Spor hayranları şampiyonluk maçının sonucuna bahis koyuyorlar.)
16. He’s confident enough to lay odds on his own abilities. (Kendi yeteneklerine bahse girmek kadar kendinden emin.)
17. I wouldn’t lay odds on that happening again, it was a once-in-a-lifetime experience. (Bir daha olayın tekrarlanacağına bahis koymam, hayat boyu bir tecrübeydi.)
18. The odds are against them, but they’re still willing to lay odds on themselves. (Olasılıklar onlara karşı, ama kendilerine bahis koymaya istekliler.)
19. He’s known for laying odds on the most unexpected outcomes. (En beklenmedik sonuçlara bahis koymasıyla tanınıyor.)
20. She’s not sure whether to lay odds on her gut feeling or the expert opinion. (İçgüdüsüne mi yoksa uzman görüşüne mi bahis koyması gerektiğine emin değil.)