Joyless İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Joyless İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Joyless – Keyifsiz, neşesiz, üzgün

  1. Despite the beautiful scenery, she felt joyless and couldn’t enjoy the hike. (Güzel manzaraya rağmen, o keyifsiz hissetti ve yürüyüşten zevk alamadı.)
  2. His face was joyless when he received the bad news. (Kötü haberleri aldığında yüzü keyifsizdi.)
  3. The party was a joyless affair due to the somber atmosphere. (Hüzünlü atmosfer nedeniyle parti keyifsiz bir hal aldı.)
  4. She led a joyless existence, with no passion or purpose in her life. (Hayatında tutku veya amacı olmayan bir şekilde keyifsiz bir hayat yaşadı.)
  5. The joyless expression on his face made me feel uneasy. (Yüzündeki keyifsiz ifade beni huzursuz etti.)
  6. She had a joyless childhood, with neglectful parents who never showed her love. (Sevgi göstermeyen ihmalkar ebeveynlerle keyifsiz bir çocukluk geçirdi.)
  7. The joyless music failed to lift the mood of the partygoers. (Partiye gidenleri yükseltmek için yapılan keyifsiz müzik başarısız oldu.)
  8. The joyless work environment made it difficult to stay motivated. (Keyifsiz iş ortamı motive olmayı zorlaştırdı.)
  9. The joyless news of his father’s passing left him in a state of shock. (Babasının ölüm haberleri onu şok içinde bıraktı.)
  10. She tried to force a smile, but her joyless eyes gave her away. (Gülümsemeye çalıştı ancak keyifsiz gözleri onu ele verdi.)
  11. The joyless mood of the room was palpable. (Odanın keyifsiz havası hissedilebilirdi.)
  12. He lived a joyless life of solitude, never venturing out to make friends. (Arkadaş edinmek için dışarı çıkmayan keyifsiz bir yalnız hayat yaşadı.)
  13. The joyless tone of his voice conveyed his disappointment. (Ses tonundaki keyifsizlik hayal kırıklığını iletti.)
  14. The joyless weather put a damper on their outdoor plans. (Keyifsiz hava açık hava planlarını baltaladı.)
  15. She found herself in a joyless marriage, with a husband who was emotionally distant. (Duygusal olarak uzak bir kocası olan keyifsiz bir evlilik içinde buldu kendini.)
  16. The joyless experience left a sour taste in her mouth. (Keyifsiz deneyim ağzında acı bir tat bıraktı.)
  17. He had a joyless attitude towards life, always expecting the worst. (Hayata karşı keyifsiz bir tutum sergileyerek her zaman en kötüsünü bekledi.)
  18. The joyless news of the pandemic put a damper on everyone’s spirits. (Pandemi ile ilgili keyifsiz haberler herkesin moralini bozdu.)
  19. The joyless movie failed to live up to its hype. (Beklentileri karşılayamayan keyifsiz bir film
  1. Despite her success, she couldn’t shake off the joyless feeling that lingered within her. (Başarısına rağmen içinde hala var olan keyifsiz hissi atamadı.)

Note: I’ve used the word “joyless” in its literal sense, but it can also be used metaphorically to describe something that lacks excitement or pleasure. For example, “The joyless task of filing paperwork was getting on her nerves.” (Dosyalama işi gibi keyifsiz görev onun sinirlerine dokunuyordu.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.