İnsatiate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İnsatiate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İnsatiate: (adj.) doyumsuz, açgözlü, tatminsiz

  1. Despite having a lot of money, he was insatiate and always wanted more. (Para çokluğuna rağmen, o insatiateydi ve her zaman daha fazlasını istiyordu.)
  2. Her insatiate desire for attention often made her behave in a very selfish way. (Onun doyumsuz ilgi isteği sıklıkla çok bencil davranmasına sebep olurdu.)
  3. The insatiate appetite of the animal surprised the zookeepers. (Hayvanın açgözlülüğü hayvanat bahçesi çalışanlarını şaşırttı.)
  4. He was insatiate in his thirst for power and control. (Güç ve kontrol hırsı onda insatiateydi.)
  5. Her insatiate ambition drove her to work tirelessly day and night. (Onun tatminsiz hırsı onu gece gündüz demeden çalışmaya itti.)
  6. The company’s insatiate need for profits led to unethical business practices. (Şirketin doyumsuz kar ihtiyacı etik olmayan iş uygulamalarına yol açtı.)
  7. He had an insatiate curiosity and was always eager to learn more. (Onun doyumsuz merakı vardı ve her zaman daha fazla öğrenmek istiyordu.)
  8. The insatiate demands of the customers made it difficult for the small business to keep up. (Müşterilerin açgözlü talepleri küçük işletmenin ayak uydurmasını zorlaştırdı.)
  9. The insatiate appetite of the monster was terrifying. (Canavarın doyumsuz iştahı korkunçtu.)
  10. He had an insatiate hunger for knowledge and was always reading and researching. (Onun bilgiye olan doyumsuz açlığı, her zaman okuyup araştırmasına neden oluyordu.)
  11. The insatiate greed of the corporation led to environmental destruction. (Şirketin açgözlülüğü, çevresel yıkıma neden oldu.)
  12. She was insatiate in her desire for success and recognition. (Başarı ve tanınma isteği onda insatiateydi.)
  13. The insatiate thirst for revenge consumed him and made him bitter. (İntikam hırsı onu sarıp acımasız yaptı.)
  14. The insatiate appetite of the market for new products drives innovation. (Yeni ürünlere olan açgözlü talep, yeniliği teşvik eder.)
  15. His insatiate need for attention often made him the center of attention in social situations. (Dikkat çekme ihtiyacı sıklıkla onu sosyal ortamlarda odağa yerleştiriyordu.)
  16. The insatiate desire for power led to political corruption. (Güç arzusundaki doyumsuzluk, siyasi yolsuzluğa yol açtı.)
  17. The insatiate hunger of the marathon runner was satisfied with a large meal. (Maraton koşucusunun doyumsuz iştahı,

büyük bir yemekle karşılandı.)
18. The insatiate need for perfectionism can be detrimental to one’s mental health. (Mükemmeliyetçilik için doyumsuz ihtiyaç, kişinin zihinsel sağlığına zarar verebilir.)

  1. The insatiate demand for luxury goods fuels consumerism. (Lüks mallara olan açgözlü talep, tüketim toplumunu besler.)
  2. His insatiate thirst for adventure led him to explore the world and have amazing experiences. (Macera arzusu, dünyayı keşfetmesine ve harika deneyimler yaşamasına neden oldu.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.