İnopportune İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İnopportune İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İnopportune

İnopportune kelimesi Türkçe’de ‘uygun olmayan, elverişsiz’ anlamına gelir.

1. The inopportune timing of the announcement ruined the surprise. (Duyurunun elverişsiz zamanlaması sürprizi bozdu.)
2. It was inopportune for him to bring up the topic during dinner. (Akşam yemeği sırasında konuyu açması uygun değildi.)
3. The rain was inopportune for the outdoor wedding. (Açık havada yapılan düğün için yağmur elverişsizdi.)
4. The traffic jam was inopportune for our travel plans. (Trafik sıkışıklığı seyahat planlarımız için elverişsizdi.)
5. The phone call came at an inopportune moment. (Telefon çağrısı uygun olmayan bir anda geldi.)
6. His joke at the funeral was inopportune and offensive. (Cenazede yaptığı şaka uygun olmayan ve saldırganca oldu.)
7. It was inopportune for him to ask for a raise during the company’s financial crisis. (Şirketin mali krizi sırasında zam istemesi uygun değildi.)
8. The inopportune technical difficulties caused the live performance to be cancelled. (Uygun olmayan teknik zorluklar, canlı performansın iptal edilmesine neden oldu.)
9. The inopportune arrival of the boss caught the employees off guard. (Patronun elverişsiz gelişi, çalışanları hazırlıksız yakaladı.)
10. Her inopportune comment caused tension in the meeting. (Onun uygun olmayan yorumu toplantıda gerilime neden oldu.)
11. It was inopportune for the electricity to go out during the movie. (Film sırasında elektriklerin kesilmesi elverişsiz oldu.)
12. The inopportune delay of the flight caused many passengers to miss their connections. (Uygun olmayan uçuş gecikmesi, birçok yolcunun bağlantılarını kaçırmasına neden oldu.)
13. His inopportune arrival disrupted the ceremony. (Onun elverişsiz gelişi, töreni bozdu.)
14. The inopportune placement of the speakers caused poor sound quality. (Hoparlörlerin uygun olmayan yerleştirilmesi, kötü ses kalitesine neden oldu.)
15. It was inopportune for her to wear white to the wedding. (Düğüne beyaz giymesi uygun değildi.)
16. The inopportune malfunction of the equipment caused a delay in production. (Ekipmanın uygun olmayan arızası, üretimde gecikmelere neden oldu.)
17. The inopportune interruption during the speech caused the speaker to lose his train of thought. (Konuşma sırasında uygun olmayan kesinti, konuşmacının düşüncelerini kaybetmesine neden oldu.)
18. The inopportune break in the weather ruined our

planned outdoor activity. (Hava durumundaki uygun olmayan değişiklik, planladığımız açık hava etkinliğini mahvetti.)
19. The inopportune news of the company’s bankruptcy led to many job losses. (Şirketin iflasına ilişkin uygun olmayan haber, birçok iş kaybına neden oldu.)

20. His inopportune request for a favor put his friend in a difficult position. (Arkadaşından bir iyilik istemesi uygun olmayan bir zamanda, arkadaşını zor durumda bıraktı.)