İngrained İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İngrained İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İngrained

İngrained, “kökleşmiş” veya “derinlemesine yerleşmiş” anlamına gelir. Bir şeyin yapısı veya düzeni içinde kök salmış ve kolayca değiştirilemez hale gelmiştir.

Örnek Cümleler:

  1. His distrust of authority figures was deeply ingrained in him from a young age. (Otorite figürlerine güvenmeme duygusu, genç yaşlardan itibaren derinlemesine yerleşmişti.)
  2. The habits we develop in childhood often become ingrained in our personalities. (Çocuklukta edindiğimiz alışkanlıklar genellikle kişiliklerimize yerleşir.)
  3. Racism is an ingrained problem in many societies. (Irkçılık birçok toplumda kökleşmiş bir sorundur.)
  4. His love of music was so ingrained that he couldn’t imagine a life without it. (Müzik sevgisi öylesine yerleşmişti ki, onun olmadığı bir hayatı hayal bile edemiyordu.)
  5. Years of training had ingrained in him a sense of discipline and determination. (Yıllar süren eğitim, onda disiplin ve kararlılık duygusu yerleştirmişti.)
  6. The cultural traditions of their ancestors were deeply ingrained in their family. (Atalarının kültürel gelenekleri ailelerinde kök salmıştı.)
  7. Despite her efforts to change, her negative self-talk was ingrained and hard to break. (Değişmek için çabalamasına rağmen, olumsuz kendine konuşması yerleşik ve kırılması zordu.)
  8. His distrust of strangers was ingrained in him after a traumatic experience in his youth. (Yabancılara karşı güvensizliği, gençliğinde yaşadığı travmatik bir deneyimden sonra yerleşmişti.)
  9. The company culture was ingrained with a focus on customer satisfaction. (Şirket kültürü, müşteri memnuniyetine odaklanmış şekilde yerleşmişti.)
  10. The beliefs and values of a society are often ingrained in its laws and customs. (Bir toplumun inançları ve değerleri genellikle yasaları ve gelenekleriyle yerleşiktir.)
  11. The language we speak is often ingrained in us from a young age. (Konuştuğumuz dil, genç yaşlardan itibaren bize yerleşir.)
  12. Her fear of failure was deeply ingrained and held her back from taking risks. (Başarısızlık korkusu derinlemesine yerleşmişti ve risk almaktan vazgeçmesine neden oldu.)
  13. The societal norms of the time were so ingrained that it was hard for people to imagine any other way of living. (O dönemin toplumsal normları öylesine yerleşikti ki, insanlar başka bir yaşama biçimini hayal etmek zordu.)
  14. The organization’s mission statement was ingrained in the minds of all employees. (Organizasyonun misyon aç

ıklaması, tüm çalışanların zihinlerinde yerleşmişti.)
15. The bad habits he developed in college were ingrained and hard to break. (Üniversitede edindiği kötü alışkanlıklar yerleşik hale gelmişti ve kırılması zordu.)

  1. Her love for animals was ingrained in her from spending summers on her grandparent’s farm. (Hayvanlara olan sevgisi, büyükannesinin çiftliğinde yazları geçirmesinden kaynaklanan bir yerleşik hale gelmişti.)
  2. The idea that hard work leads to success was ingrained in him by his parents. (Sıkı çalışmanın başarıya yol açacağı fikri, ebeveynleri tarafından yerleştirilmişti.)
  3. The prejudice ingrained in society against certain groups needs to be addressed and challenged. (Toplumda belirli gruplara karşı yerleşmiş önyargılar ele alınmalı ve sorgulanmalıdır.)
  4. The cultural differences between the two countries were so ingrained that it was hard for them to find common ground. (İki ülke arasındaki kültürel farklılıklar öylesine yerleşikti ki, ortak bir nokta bulmak zordu.)
  5. Her passion for social justice was ingrained in her after witnessing inequality and discrimination firsthand. (Sosyal adalet konusundaki tutkusu, eşitsizliği ve ayrımcılığı birinci elden gözlemledikten sonra yerleşmişti.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.