İmplacable İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İmplacable İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İmplacable

İmplacable, acımasız veya hoşgörüsüz bir şekilde devam eden bir durumu ifade eder. Bu kelime, özellikle insana veya hayvana karşı hissedilen acımasız hisleri veya tutumları tanımlamak için kullanılır.

Örnek cümleler:

  1. The implacable hunter chased the deer through the woods. (Acımasız avcı, ormanın içinde geyiği kovaladı.)
  2. The implacable storm destroyed the entire city. (Hoşgörüsüz fırtına tüm şehri yıktı.)
  3. She had an implacable hatred for her ex-husband. (Eski kocasına karşı acımasız bir nefreti vardı.)
  4. The dictator’s implacable rule led to the suffering of his people. (Diktatörün hoşgörüsüz yönetimi, halkının acı çekmesine neden oldu.)
  5. Despite his pleas for mercy, the judge remained implacable. (Merhamet dileklerine rağmen, hakim hoşgörüsüz kalmıştı.)
  6. The implacable heat made it impossible to work outside. (Acımasız sıcaklık, dışarıda çalışmayı imkansız hale getirdi.)
  7. The implacable enemy was determined to destroy their village. (Acımasız düşman, köylerini yok etmeye kararlıydı.)
  8. She showed an implacable resolve to succeed in her career. (Kariyerinde başarılı olmak için acımasız bir kararlılık gösterdi.)
  9. The implacable sea raged against the shore. (Acımasız deniz, sahile karşı öfkelendi.)
  10. The implacable disease claimed many lives. (Acımasız hastalık birçok hayat aldı.)
  11. Despite her apologies, his anger remained implacable. (Özürlerine rağmen, öfkesi acımasız kalmıştı.)
  12. The soldiers showed an implacable determination to defend their country. (Askerler, ülkelerini savunmak için acımasız bir kararlılık gösterdiler.)
  13. The implacable fire consumed the entire forest. (Acımasız yangın tüm ormanı yuttu.)
  14. The implacable boss demanded perfection from his employees. (Acımasız patron, çalışanlarından mükemmeliyet istedi.)
  15. The implacable pain made it difficult for him to sleep. (Acımasız ağrı, onun uyumasını zorlaştırdı.)
  16. The implacable hunger drove him to steal food. (Acımasız açlık, onu yiyecek çalmaya zorladı.)
  17. The implacable competitor would stop at nothing to win. (Acımasız rakip, kazanmak için her şeyi yapacaktı.)
  18. The implacable teacher refused to give him a passing grade. (Acımasız öğretmen, ona geçme notu vermekten kaçındı.)
  19. The implacable poverty in the region was devastating. (Bölgedeki acımas
  1. The victim’s family showed an implacable determination to bring the killer to justice. (Kurbanın ailesi, katili adalete teslim etmek için acımasız bir kararlılık gösterdi.)

(Türkçe çevirileri kalın ve kırmızı renkte yazdım)

Not: HTML etiketleri sadece yazının görünümünü belirginleştirmek için kullanılmıştır ve gerçek hayatta cümlelerde kullanılmazlar.

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.