İmplacability İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İmplacability İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

İmplacability: acımasızlık, merhametsizlik, insafsızlık

  1. The implacability of the dictator was evident in the harsh punishment he inflicted on dissenters. (Diktatörün insafsızlığı, muhaliflere uyguladığı sert cezalarda açıkça görülüyordu.)
  2. The implacability of the enemy made it difficult to negotiate a peace treaty. (Düşmanın merhametsizliği, barış antlaşması görüşmelerini zorlaştırdı.)
  3. Her implacability towards her ex-husband was fueled by the betrayal she felt. (Eski kocasına karşı olan acımasızlığı, hissettiği ihanet tarafından körükleniyordu.)
  4. The judge’s implacability in sentencing the criminal to life imprisonment was criticized by human rights activists. (Yargıcın suçluyu ömür boyu hapis cezasına çarptırırken gösterdiği merhametsizlik, insan hakları aktivistleri tarafından eleştirildi.)
  5. The implacability of the storm left a trail of destruction in its wake. (Fırtınanın insafsızlığı, arkasında yıkım izleri bıraktı.)
  6. His implacability in the face of adversity was both admirable and terrifying. (Zorluklar karşısındaki merhametsizliği hem takdir edilesi hem de korkutucuydu.)
  7. The implacability of nature can be both awe-inspiring and devastating. (Doğanın merhametsizliği, hem hayranlık uyandırıcı hem de yıkıcı olabilir.)
  8. The prisoner was resigned to the implacability of his fate. (Mahkum, kaderinin acımasızlığına boyun eğmişti.)
  9. The implacability of the disease made it difficult for doctors to treat. (Hastalığın merhametsizliği, doktorların tedavi etmesini zorlaştırdı.)
  10. The teacher’s implacability towards cheating students was well-known among the student body. (Öğretmenin kopya çeken öğrencilere karşı gösterdiği merhametsizlik, öğrenci topluluğu arasında iyi biliniyordu.)
  11. The implacability of the ocean was a constant reminder of the power of nature. (Denizin merhametsizliği, doğanın gücünü sürekli hatırlatıyordu.)
  12. The manager’s implacability in enforcing company policies earned her a reputation for being tough but fair. (Yöneticinin şirket politikalarını uygulamadaki acımasızlığı, ona zorlu ama adil bir ün kazandırdı.)
  13. The implacability of time was a sobering thought for the aging athlete. (Zamanın acımasızlığı, yaşlanan sporcu için düşündürücü bir düşüncedir.)
  14. The mother’s implacability in protecting her children from danger was a testament to her love for them. (Anne, çocuklarını tehlikelerden koruma konusundaki acımasızlığı, onlara olan se

vgisini kanıtlar nitelikteydi.)
15. The implacability of the law was demonstrated in the severe punishment given to the criminal. (Hukukun merhametsizliği, suçluya verilen ağır cezada gösterilmiştir.)

  1. The soldier’s implacability in battle earned him the respect of his comrades. (Askerin savaşta gösterdiği merhametsizlik, ona silah arkadaşlarının saygısını kazandırdı.)
  2. The implacability of the winter weather made it difficult for the residents to leave their homes. (Kış hava koşullarının acımasızlığı, sakinlerin evlerinden çıkmalarını zorlaştırdı.)
  3. The CEO’s implacability in achieving the company’s goals was admired by the board of directors. (CEO’nun şirket hedeflerini gerçekleştirmedeki merhametsizliği, yönetim kurulu tarafından takdir edildi.)
  4. The implacability of the teacher’s discipline policy was a source of frustration for some students. (Öğretmenin disiplin politikasındaki merhametsizlik, bazı öğrenciler için bir hayal kırıklığı kaynağıydı.)
  5. The implacability of fate is a theme that is explored in many works of literature. (Kaderin acımasızlığı, edebiyat eserlerinde keşfedilen bir tema olarak karşımıza çıkar.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.