Fragile İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Fragile İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Fragile İle İlgili Cümleler

Fragile: Kolay kırılabilen, hassas.

Örnek cümleler:

1. My grandmother’s antique vase is very fragile.
   (Büyükannemin antika vazosu çok hassas.)
2. The package was marked as fragile, so I handled it with care.
   (Paket kırılgan olarak işaretlenmişti, bu yüzden özenle taşıdım.)
3. The fragile glassware needs to be packed properly before shipping.
   (Kırılgan cam eşyaların nakliye öncesi doğru şekilde paketlenmesi gerekiyor.)
4. The flowers were so fragile that they wilted in the sun.
   (Çiçekler o kadar hassastı ki güneşte solup gittiler.)
5. The butterfly’s wings were fragile and could easily be damaged.
   (Kelebeğin kanatları hassastı ve kolayca zarar görebilirdi.)
6. The artist used a fragile brush to create the delicate details in the painting.
   (Sanatçı, tablodaki ince detayları oluşturmak için kırılgan bir fırça kullandı.)
7. The fragile ecosystem of the coral reef is in danger due to climate change.
   (Mercan resifinin kırılgan ekosistemi, iklim değişikliği nedeniyle tehlikede.)
8. The baby bird was fragile and needed to be handled gently.
   (Yavru kuş hassastı ve nazikçe ele alınması gerekiyordu.)
9. The old manuscript was too fragile to be handled without gloves.
   (Eski el yazması, eldivensiz ele alınamayacak kadar hassastı.)
10. The team needed to be careful when moving the fragile equipment.
    (Ekip, kırılgan ekipmanı taşırken dikkatli olmak zorundaydı.)
11. The fragile economy was not able to withstand another recession.
    (Kırılgan ekonomi başka bir durgunluğa dayanamadı.)
12. The bridge was closed due to its fragile condition.
    (Köprü, hassas durumu nedeniyle kapatıldı.)
13. The fragile peace between the two countries was maintained through diplomatic efforts.
    (İki ülke arasındaki hassas barış, diplomatik çabalar sayesinde korundu.)
14. The artist’s delicate sculpture was made from fragile materials.
    (Sanatçının hassas heykeli, kırılgan malzemelerden yapılmıştı.)
15. The scientist used a microscope to examine the fragile cells.
    (Bilim adamı, hassas hücreleri incelemek için bir mikroskop kullandı.)
16. The fragile state of the patient required constant monitoring.
    (Hasta, hassas durumu nedeniyle sürekli olarak takip edilmesi gerekiyordu.)
17. The snowflake was fragile and melted as soon as it touched my hand.
    (Kar tanesi hassastı ve elime dok

ince hemen eridi.)
18. The fragile piece of art was carefully transported to the museum for an exhibition.
(Kırılgan sanat eseri, bir sergi için müzeye özenle taşındı.)

19. The fragile trust between the two partners was broken after a disagreement.
    (İki ortak arasındaki hassas güven, bir anlaşmazlık sonrasında kırıldı.)
20. The fragile democracy of the country was threatened by the military coup.
    (Ülkenin hassas demokrasisi, askeri darbe tarafından tehdit edildi.)