Enfeeble İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Enfeeble
Enfeeble kelimesi, zayıflatmak veya güçsüzleştirmek anlamına gelir.
- His illness enfeebled him. (Hastalığı onu güçsüzleştirdi.)
- The harsh winter enfeebled the crops. (Sert kış ürünleri zayıflattı.)
- Lack of exercise will enfeeble your body. (Egzersiz yapmamanız vücudunuzu zayıflatacaktır.)
- The disease enfeebled her mind. (Hastalık onun zihnini zayıflattı.)
- The aging process enfeebles us all. (Yaşlanma süreci hepimizi zayıflatır.)
- The long hike enfeebled the hiker. (Uzun yürüyüş yapan yürüyüşçüyü zayıflattı.)
- The prisoner’s confinement enfeebled him. (Mahkumun hapsi onu güçsüzleştirdi.)
- The poor nutrition enfeebled the athlete. (Yetersiz beslenme sporcu için zayıflık yarattı.)
- His alcohol addiction enfeebled his liver. (Alkol bağımlılığı onun karaciğerini zayıflattı.)
- The emotional stress enfeebled her immune system. (Duygusal stres bağışıklık sistemini zayıflattı.)
- Lack of sleep enfeebles the mind and body. (Uyku eksikliği zihin ve bedeni zayıflatır.)
- The economic downturn enfeebled the company. (Ekonomik durgunluk şirketi zayıflattı.)
- The loss of her spouse enfeebled her spirit. (Eşini kaybetmek onun ruh halini zayıflattı.)
- The illness enfeebled her voice. (Hastalık onun sesini zayıflattı.)
- The enemy’s attack enfeebled the army. (Düşmanın saldırısı orduyu zayıflattı.)
- The lack of leadership enfeebled the team. (Liderlik eksikliği takımı zayıflattı.)
- The stress of the job enfeebled him. (İş stresi onu zayıflattı.)
- The old building’s structure had become enfeebled over time. (Eski binanın yapısı zamanla zayıflamıştı.)
- The disease enfeebled the patient’s heart. (Hastalık hastanın kalbini zayıflattı.)
- The harsh treatment enfeebled the prisoner’s will. (Sert muamele mahkumun iradesini zayıflattı.)
- The lack of proper maintenance enfeebled the machine. (Yeterli bakım eksikliği makineyi zayıflattı.)
- The long-term use of medication enfeebled her kidneys. (Uzun süreli ilaç kullanımı böbreklerini zayıflattı.)
- The constant criticism enfeebled his self-esteem. (Sürekli eleştiri kendine güvenini zayıflattı.)
- The lack of funding enfeebled the school’s programs. (Finansman eksikliği okulun programlarını zayıflattı.)
- The extreme weather conditions enfeebled the climbers. (Aşırı hava koşulları tırmanıcıları zayıflattı.)
- The accident enfeebled his ability to walk. (Kaza yürüme yeteneğini zayıflattı.)
- The aging infrastructure enfeebled the city’s transportation system. (Eski altyapı şehrin ulaşım sistemini zayıflattı.)
- The stressful work environment enfeebled her mental health. (Stresli iş ortamı zihinsel sağlığını zayıflattı.)
- The lack of sleep enfeebled his reaction time. (Uyku eksikliği tepki süresini zayıflattı.)
- The prolonged drought enfeebled the farmers’ crops. (Uzun süren kuraklık çiftçilerin ürünlerini zayıflattı.)
(Hazırlayan: derszamani.net)
Hemen Yorum Yaz