Embolden İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Embolden İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Embolden (Fiil): cesaretlendirmek, güçlendirmek, kalınlaştırmak

1. He emboldened his team to take more risks. (O, takımını daha fazla risk almaya cesaretlendirdi.)
2. The success of her first book emboldened her to write a second one. (İlk kitabının başarısı, ikincisini yazmaya cesaretlendirdi.)
3. The teacher’s encouragement emboldened the shy student to speak up in class. (Öğretmenin teşviki, utangaç öğrenciyi sınıfta konuşmaya cesaretlendirdi.)
4. The team’s recent win emboldened their spirits. (Takımın son zaferi, ruhlarını güçlendirdi.)
5. The supportive comments from her friends emboldened her to pursue her dreams. (Arkadaşlarının destekleyici yorumları, hayallerini takip etmesine cesaretlendirdi.)
6. The protest emboldened the community to demand change. (Protesto, topluluğun değişim talep etmesine cesaretlendirdi.)
7. The new CEO emboldened the company to take a more aggressive approach to marketing. (Yeni CEO, şirketi daha agresif bir pazarlama stratejisi izlemeye cesaretlendirdi.)
8. The company’s recent success has emboldened them to expand their business globally. (Şirketin son başarısı, küresel olarak işlerini genişletmelerine cesaretlendirdi.)
9. The positive feedback from her boss emboldened her to take on more responsibilities at work. (Patronunun olumlu geri bildirimi, işte daha fazla sorumluluk almaya cesaretlendirdi.)
10. The supportive environment of the club emboldened him to try new things. (Kulübün destekleyici ortamı, yeni şeyler denemeye cesaretlendirdi.)
11. His success emboldened him to pursue a career in music. (Başarısı, müzik kariyeri izlemesine cesaretlendirdi.)
12. The public’s positive response emboldened the artist to continue creating. (Halkın olumlu tepkisi, sanatçının yaratmaya devam etmesine cesaretlendirdi.)
13. The team’s previous losses emboldened their opponents. (Takımın önceki kayıpları, rakiplerini cesaretlendirdi.)
14. The lack of support from her family emboldened her to prove them wrong. (Ailesinden gelen destek eksikliği, onları yanıltmaya cesaretlendirdi.)
15. The comedian emboldened the audience to laugh at their problems. (Komedyen, izleyicilerin sorunlarını gülmeye cesaretlendirdi.)
16. The success of her business emboldened her to mentor other entrepreneurs. (İşinin başarısı, diğer girişimcilere mentorluk yapmaya cesaretlendirdi.)
17. The team’s captain emboldened them to never give up. (Takım kaptanı, asla pes etmemeleri için onları cesaretlendirdi.)

18. The teacher’s belief in his students emboldened them to strive for excellence. (Öğretmenin öğrencilerine olan inancı, mükemmeliyet için çaba göstermelerine cesaretlendirdi.)
19. The support of his friends emboldened him to overcome his fear of public speaking. (Arkadaşlarının desteği, halka açık konuşma korkusunu yenmesine cesaretlendirdi.)
20. The bold move emboldened the company to take more risks. (Cesur hamle, şirketi daha fazla risk almaya cesaretlendirdi.)

Overall, the word “embolden” is often used to describe the act of giving courage or confidence to someone or something. It can be used in various contexts, such as personal growth, creative pursuits, and even in the realm of business and politics.