Disprove İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Disprove İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Disprove

Disprove, bir iddianın ya da tezin yanlış olduğunu kanıtlamak anlamına gelir.

Örnek cümleler:

1. It is impossible to disprove the theory of evolution. (Evrim teorisinin yanlış olduğunu kanıtlamak imkansızdır.)
2. The scientist tried to disprove his colleague’s hypothesis with experiments. (Bilim adamı, meslektaşının hipotezini deneylerle çürütmeye çalıştı.)
3. The lawyer attempted to disprove the witness’s testimony in court. (Avukat, tanığın ifadesini mahkemede çürütmeye çalıştı.)
4. The professor used logic and evidence to disprove the student’s argument. (Profesör, öğrencinin argümanını mantık ve kanıtlarla çürüttü.)
5. The detective was able to disprove the suspect’s alibi. (Dedektif, şüphelinin suçsuzluğunu kanıtlamak için sunduğu alibiyi çürütebildi.)
6. There is no evidence to disprove the existence of extraterrestrial life. (Uzaylı yaşamının varlığını çürütmek için hiçbir kanıt yok.)
7. The study was unable to disprove the hypothesis that exercise improves mental health. (Çalışma, egzersizin zihinsel sağlığı iyileştirdiği hipotezini çürütemedi.)
8. The company could not disprove the allegations of fraud. (Şirket, dolandırıcılık iddialarını çürütemedi.)
9. The experiment failed to disprove the law of gravity. (Deney, yerçekimi yasasını çürütemedi.)
10. The evidence presented by the prosecution was enough to disprove the defendant’s alibi. (Savcılık tarafından sunulan kanıtlar, sanığın alibisini çürütmek için yeterliydi.)
11. The professor challenged the students to disprove his theory. (Profesör, öğrencileri teorisini çürütmeye meydan okudu.)
12. The study failed to disprove the link between smoking and lung cancer. (Çalışma, sigara içmenin akciğer kanseri ile bağlantısını çürütemedi.)
13. The defense team tried to disprove the prosecution’s case with a different interpretation of the evidence. (Savunma ekibi, kanıtların farklı bir yorumuyla savcılığın davasını çürütmeye çalıştı.)
14. The company’s internal investigation was unable to disprove the allegations of sexual harassment

15. The experiment was designed specifically to disprove the hypothesis that vitamin C prevents colds. (Deney, C vitamini soğuk algınlığını önlediği hipotezini çürütmek için özel olarak tasarlandı.)
16. The research team was surprised when their findings seemed to disprove a commonly accepted theory. (Araştırma ekibi, bulgularının yaygın olarak kabul edilen bir tezi çürüttüğünü gördüklerinde şaşırdılar.)
17. The detective was able to disprove the suspect’s alibi by interviewing witnesses who saw him elsewhere at the time of the crime. (Dedektif, suç işlendiği sırada onu başka bir yerde gören tanıkları görüşerek şüphelinin alibisini çürütebildi.)
18. The study’s results did not disprove the possibility of a correlation between two variables, but they did not definitively prove it either. (Çalışmanın sonuçları, iki değişken arasında bir ilişki olasılığını çürütmedi, ancak kesin olarak kanıtlamadılar.)
19. The prosecutor was unable to disprove the defendant’s claim of self-defense. (Savcı, sanığın kendini savunma iddiasını çürütemedi.)
20. The scientist’s research helped to disprove a long-standing myth about the dangers of a certain food. (Bilim adamının araştırması, belirli bir gıdanın tehlikeleriyle ilgili uzun süredir var olan bir efsaneyi çürütmeye yardımcı oldu.)