Dicker İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Dicker İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Türkçe Anlamı: Pazarlık yapmak, söz kesmek, müzakere etmek.
-
I always dicker with street vendors when I go to the bazaar. (Her zaman pazarlık yaparım, çarşıya gittiğimde sokak satıcılarıyla.)
-
After much dickering, we finally agreed on a price for the car. (Çok müzakere ettikten sonra, arabaya fiyat konusunda sonunda anlaştık.)
-
He’s a tough businessman to dicker with. (O, pazarlık yapması zor bir iş adamıdır.)
-
I don’t have the patience to dicker over every little detail. (Her küçük detayı üzerinde pazarlık yapacak sabrım yok.)
-
Let’s dicker over the terms of the contract. (Sözleşmenin şartları üzerinde pazarlık yapalım.)
-
I managed to dicker the price down by $50. (Fiyatı 50 dolar düşürmeyi başardım.)
-
She was trying to dicker with the landlord to lower the rent. (Kiranın azaltılması için ev sahibiyle pazarlık etmeye çalışıyordu.)
-
The two sides have been dickering over the terms of the peace treaty. (İki taraf barış anlaşmasının şartları üzerinde pazarlık yapıyorlar.)
-
He’s always willing to dicker over the price of a used car. (O, her zaman ikinci el arabaların fiyatı üzerinde pazarlık yapmaya isteklidir.)
-
We spent hours dickering over the price of the antique vase. (Antika vazenin fiyatı üzerinde saatlerce pazarlık ettik.)
-
She refused to dicker with the car salesman and paid the full price. (Otomobil satıcısıyla pazarlık yapmayı reddetti ve tam fiyatını ödedi.)
-
They were able to dicker a deal that satisfied both parties. (Her iki tarafı da memnun eden bir anlaşma yapmayı başardılar.)
-
I hate to dicker over money; it always feels awkward. (Paranın üzerinde pazarlık yapmaktan nefret ederim; her zaman garip hissettirir.)
-
He was so good at dickering that he managed to get the price even lower than he had hoped. (O kadar iyi pazarlık yaptı ki, fiyatı umduğundan daha da düşürmeyi başardı.)
-
Let’s dicker until we find a price that works for both of us. (Her ikimiz için çalışan bir fiyat bulana kadar pazarlık yapalım.)
-
The company’s lawyers are currently dickering with the union over a new contract. (Şirketin avukatları şu anda sendikayla yeni bir sözleşme üzerinde pazarlık yapıyorlar.)
-
He’s known for his ability to dicker with even the most stubborn of opponents. (En inatçı rakipleri bile pazarlık yapabilme becerisiyle tanınır.)
-
We spent a lot of time dickering
-
I was able to dicker the seller down to a price that was within my budget. (Satıcıyı, bütçeme uygun bir fiyata indirmeyi başardım.)
-
The two countries have been dickering over the terms of a new trade agreement. (İki ülke, yeni bir ticaret anlaşması üzerinde şartları pazarlık ediyorlar.)
Hemen Yorum Yaz