Dicker İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Dicker İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Dicker İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Türkçe Anlamı: Pazarlık yapmak, söz kesmek, müzakere etmek.

  1. I always dicker with street vendors when I go to the bazaar. (Her zaman pazarlık yaparım, çarşıya gittiğimde sokak satıcılarıyla.)

  2. After much dickering, we finally agreed on a price for the car. (Çok müzakere ettikten sonra, arabaya fiyat konusunda sonunda anlaştık.)

  3. He’s a tough businessman to dicker with. (O, pazarlık yapması zor bir iş adamıdır.)

  4. I don’t have the patience to dicker over every little detail. (Her küçük detayı üzerinde pazarlık yapacak sabrım yok.)

  5. Let’s dicker over the terms of the contract. (Sözleşmenin şartları üzerinde pazarlık yapalım.)

  6. I managed to dicker the price down by $50. (Fiyatı 50 dolar düşürmeyi başardım.)

  7. She was trying to dicker with the landlord to lower the rent. (Kiranın azaltılması için ev sahibiyle pazarlık etmeye çalışıyordu.)

  8. The two sides have been dickering over the terms of the peace treaty. (İki taraf barış anlaşmasının şartları üzerinde pazarlık yapıyorlar.)

  9. He’s always willing to dicker over the price of a used car. (O, her zaman ikinci el arabaların fiyatı üzerinde pazarlık yapmaya isteklidir.)

  10. We spent hours dickering over the price of the antique vase. (Antika vazenin fiyatı üzerinde saatlerce pazarlık ettik.)

  11. She refused to dicker with the car salesman and paid the full price. (Otomobil satıcısıyla pazarlık yapmayı reddetti ve tam fiyatını ödedi.)

  12. They were able to dicker a deal that satisfied both parties. (Her iki tarafı da memnun eden bir anlaşma yapmayı başardılar.)

  13. I hate to dicker over money; it always feels awkward. (Paranın üzerinde pazarlık yapmaktan nefret ederim; her zaman garip hissettirir.)

  14. He was so good at dickering that he managed to get the price even lower than he had hoped. (O kadar iyi pazarlık yaptı ki, fiyatı umduğundan daha da düşürmeyi başardı.)

  15. Let’s dicker until we find a price that works for both of us. (Her ikimiz için çalışan bir fiyat bulana kadar pazarlık yapalım.)

  16. The company’s lawyers are currently dickering with the union over a new contract. (Şirketin avukatları şu anda sendikayla yeni bir sözleşme üzerinde pazarlık yapıyorlar.)

  17. He’s known for his ability to dicker with even the most stubborn of opponents. (En inatçı rakipleri bile pazarlık yapabilme becerisiyle tanınır.)

  18. We spent a lot of time dickering

  1. I was able to dicker the seller down to a price that was within my budget. (Satıcıyı, bütçeme uygun bir fiyata indirmeyi başardım.)

  2. The two countries have been dickering over the terms of a new trade agreement. (İki ülke, yeni bir ticaret anlaşması üzerinde şartları pazarlık ediyorlar.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.