Demean İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Demean İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Demean Nedir?


Demean kelimesi, bir kişinin itibarını veya saygınlığını azaltmak anlamına gelir.

Örnek Cümleler:


1.

She was demeaned by her boss in front of her colleagues.

(Patronu önünde meslektaşlarının önünde küçük düşürüldü.)

2.

He didn’t mean to demean you; he just wanted to point out your mistakes.

(Seni küçük düşürmek istemedi; sadece hatalarını göstermek istedi.)

3.

The coach’s constant criticism demeaned the player’s self-confidence.

(Antrenörün sürekli eleştirileri oyuncunun özgüvenini azalttı.)

4.

Using racial slurs demeans both the speaker and the person being targeted.

(Irkçı hakaretler kullanmak hem konuşanı hem de hedef alınan kişiyi aşağılar.)

5.

It’s important not to demean people who are different from us.

(Bizden farklı olan insanları aşağılamamak önemlidir.)

6.

The comedian’s jokes were demeaning and offensive to many people.

(Komedyenin şakaları birçok insana aşağılayıcı ve saldırgan geldi.)

7.

Don’t let anyone demean you or make you feel inferior.

(Kimse seni küçük düşürmesine veya kendini aşağılanmış hissetmenize izin vermeyin.)

8.

She felt demeaned by the way her coworkers talked to her.

(Meslektaşlarının kendisiyle konuşma biçiminden dolayı aşağılanmış hissetti.)

9.

The use of profanity demeans the conversation and the people involved.

(Küfür kullanımı konuşmayı ve konuşanları aşağılar.)

10.

The company’s treatment of its employees has been criticized for demeaning working conditions.

(Şirketin çalışma koşullarını aşağılayıcı bulunduğu için çalışanları eleştirildi.)

11.

It is never appropriate to demean someone because of their gender, race, or religion.

(Cinsiyet, ırk veya din nedeniyle birini aşağılamak hiçbir zaman uygun değildir.)

12.

The politician’s comments about the homeless community were demeaning and insensitive. (Politikacının evsiz toplumu hakkındaki yorumları aşağılayıcı ve duyarsızdı.)

She felt demeaned by her partner’s constant criticism of her appearance. (Partnerinin sürekli olarak görünümüne yönelik eleştirilerinden dolayı aşağılanmış hissetti.)

The professor’s sarcastic remarks about the student’s intelligence demeaned the entire class. (Profesörün öğrencinin zekasına yönelik alaycı yorumları sınıfın tamamını aşağıladı.)

The use of derogatory language can demean and dehumanize an entire group of people. (Aşağılayıcı dil kullanımı bir grup insanı aşağılayabilir ve insanlık dışı hale getirebilir.)

The film’s portrayal of the character was demeaning and stereotypical. (Filmin karakteri tasvir biçimi aşağılayıcı ve klişe idi.)

She refused to work for a company that demeaned its employees and mistreated them. (Çalışanlarını aşağılayan ve kötü muamele eden bir şirkette çalışmayı reddetti.)

It’s important to speak up when someone is being demeaned or bullied. (Birinin aşağılandığı veya zorbalık yapıldığı durumlarda ses çıkarmak önemlidir.)

Demeaning comments about someone’s body size can lead to serious self-esteem issues. (Birinin vücut büyüklüğü hakkında yapılan aşağılayıcı yorumlar ciddi özsaygı sorunlarına yol açabilir.)

The boss’s constant belittling of his employees demeaned their hard work and dedication. (Patronunun çalışanlarını sürekli aşağılaması, onların sıkı çalışmalarını ve özverilerini aşağıladı.)

She felt demeaned by the way the salesman spoke to her as if she didn’t know anything about the product. (Satıcının ürün hakkında hiçbir şey bilmediği gibi konuşarak kendisini aşağıladığını hissetti.)

Demeaning someone’s religious beliefs is a form of intolerance and disrespect. (Birinin dini inançlarını aşağılamak bir tür hoşgörüsüzlük ve saygısızlıktır.)

The comedian’s jokes were criticized for being demeaning and hurtful to certain groups of people. (Komedyenin şakaları, bazı insan gruplarına karşı aşağılayıcı ve incitici olarak eleştirildi.)

It’s never acceptable to demean someone based on their sexual orientation or gender identity. (Cinsel yönelimleri veya cinsiyet kimlikleri nedeniyle birini aşağılamak hiçbir zaman kabul edilemez.)

The teacher’s constant criticism demeaned the student’s efforts and discouraged them from learning. (Öğretmenin sürekli eleştirileri öğrencinin çabalarını aşağıladı ve öğrenme isteğini azalttı.)

She refused to stay in a relationship that demeaned her and made her feel worthless. (Kendisini aşağılayan ve kendini değersiz hissettiren bir iliş

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.