Debilitate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Debilitate (zayıflatmak)
Debilitate kelimesi, bir şeyi veya birini güçsüzleştirmek, zayıflatmak veya etkisiz hale getirmek anlamlarına gelir.
- The disease debilitated him and he had to stay in bed for weeks. (Hastalık onu zayıflattı ve haftalarca yatakta kalmak zorunda kaldı.)
- The hot weather debilitated the players, and they had to take a break. (Sıcak hava oyuncuları zayıflattı ve ara vermeleri gerekti.)
- The company’s profits were debilitated by the recession. (Şirketin karı, ekonomik durgunluk tarafından zayıflatıldı.)
- He was debilitated by the lack of sleep. (Uykusuzluk tarafından zayıflatıldı.)
- The enemy’s attack debilitated the country’s economy. (Düşmanın saldırısı ülkenin ekonomisini zayıflattı.)
- The athlete’s injury debilitated his performance. (Sporcu, sakatlığı nedeniyle performansı zayıfladı.)
- The flu debilitated her immune system. (Grip bağışıklık sistemini zayıflattı.)
- The lack of food debilitated the refugees. (Yiyecek eksikliği mültecileri zayıflattı.)
- The economic crisis debilitated the government’s ability to act. (Ekonomik kriz hükümetin hareket kabiliyetini zayıflattı.)
- The medication debilitated his mental state. (İlaç, zihinsel durumunu zayıflattı.)
- The pollution debilitated the fish population in the river. (Kirlilik nehirdeki balık popülasyonunu zayıflattı.)
- The surgery debilitated her body for a while. (Ameliyat vücudunu bir süre zayıflattı.)
- The war debilitated the country’s infrastructure. (Savaş ülkenin altyapısını zayıflattı.)
- The toxic work environment debilitated his motivation. (Zehirli çalışma ortamı motivasyonunu zayıflattı.)
- The drought debilitated the crops. (Kuraklık tarımsal üretimi zayıflattı.)
- The lack of exercise debilitated his muscles. (Egzersiz eksikliği kaslarını zayıflattı.)
- The car accident debilitated her mobility. (Kaza onun hareket kabiliyetini zayıflattı.)
- The constant stress debilitated his mental health. (Sürekli stres zihinsel sağlığını zayıflattı.)
- The medication debilitated her sense of taste. (İlaç tat duyusunu zayıflattı.)
- The poor education system debilitated the students’ potential. (Zayıf eğitim sistemi öğrencilerin potansiyelini zayıflattı.)
Debilitate (zayıflatmak)
Devam ediyoruz:
- The lack of sleep debilitated her ability to concentrate. (Uykusuzluk konsantre olma yeteneğini zayıflattı.)
- The alcohol debilitated his judgment. (Alkol onun karar verme yeteneğini zayıflattı.)
- The heavy workload debilitated her physical health. (Ağır iş yükü fiziksel sağlığını zayıflattı.)
- The pollution debilitated the air quality in the city. (Kirlilik şehirdeki hava kalitesini zayıflattı.)
- The stroke debilitated his speech. (İnme konuşma yeteneğini zayıflattı.)
- The political unrest debilitated the country’s stability. (Siyasi huzursuzluk ülkenin istikrarını zayıflattı.)
- The long illness debilitated her body and mind. (Uzun hastalık vücut ve zihin sağlığını zayıflattı.)
- The lack of access to clean water debilitated the village’s health. (Temiz suya erişim eksikliği köyün sağlığını zayıflattı.)
- The financial crisis debilitated the company’s growth. (Mali kriz şirketin büyümesini zayıflattı.)
- The abusive relationship debilitated her self-esteem. (Kötüye kullanım ilişkisi özsaygısını zayıflattı.)
Debilitate kelimesi, bir kişinin ya da bir şeyin fiziksel veya zihinsel gücünü azaltmak, etkisizleştirmek anlamında kullanılır. Örnek cümlelerde de görüldüğü gibi, hastalık, yaralanma, ekonomik kriz, zehirli iş ortamı ve çevresel faktörler gibi birçok neden debilitasyona sebep olabilir.
Hemen Yorum Yaz