Credence İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Credence İle İlgili Cümleler
Credence, “inanç” veya “güven” anlamına gelen bir kelime olarak kullanılır.
- I have no credence in his promises anymore. (Onun sözlerine artık hiç güvenim yok.)
- She gave credence to the rumor without any proof. (Kanıt olmaksızın dedikoduya inandı.)
- The police did not give credence to his alibi. (Polis, onun suçsuz olduğuna dair alibisine inanmadı.)
- He has lost all credence in the eyes of the public. (O, halkın gözündeki tüm güvenini kaybetti.)
- The politician’s speech lacked credence and sincerity. (Politikacının konuşması güvenilirlik ve samimiyet yoksunluğu içeriyordu.)
- I have full credence in your ability to succeed. (Başarılı olabilme kabiliyetine tamamen inanıyorum.)
- The article was written with little credence given to facts. (Makale gerçeklere çok az güven vererek yazıldı.)
- She is known for her credence in astrology. (Astrolojiye olan inancıyla tanınıyor.)
- The scientist’s findings have been met with widespread credence. (Bilim adamının bulguları yaygın bir şekilde kabul edildi.)
- The jury gave no credence to the defendant’s testimony. (Jüri, sanığın tanıklığına güvenmedi.)
- He had to provide evidence to give credence to his claim. (İddiasını desteklemek için kanıt sunmak zorunda kaldı.)
- The company’s claims about their product were met with credence by consumers. (Şirketin ürünleri hakkındaki iddiaları tüketiciler tarafından güvenle karşılandı.)
- The argument lacks credence without supporting evidence. (Destekleyici kanıt olmadan tartışma güvenilir değil.)
- Credence is important in any relationship. (Her ilişkide güven önemlidir.)
- The witness’s testimony added credence to the prosecution’s case. (Tanığın ifadesi, savcılık vakanın güvenilirliğine katkıda bulundu.)
- His actions have destroyed any credence he had left. (Onun eylemleri kalan tüm güvenilirliğini yok etti.)
- The story was so unbelievable that it lacked credence. (Hikaye o kadar inanılmazdı ki güvenilir değildi.)
- She had to build up her credence with her colleagues. (Meslektaşlarıyla güvenini inşa etmek zorunda kaldı.)
- The expert’s opinion carried a lot of credence in the court. (Uzmanın görüşü mahkemede çok güvenilirdi.)
- Credence is a crucial element in any successful business. (Başarılı bir işletmede güvenilirlik önemli bir öğedir.)
- The student’s paper lacked credence due to its lack of sources. (Öğrencinin makalesi kaynak eksikliği nedeniyle güvenilirliğini kaybetti.)
- His credibility was called into question after his dishonest behavior. (Dürüst olmayan davranışlarından sonra güvenilirliği sorgulandı.)
- The company’s reputation for quality gave credence to their new product. (Kalite konusundaki ünü, yeni ürünlerine güvenilirlik kazandırdı.)
- Without credence, the rumor was quickly dismissed. (Güvenilirliği olmayan dedikodu hızlı bir şekilde reddedildi.)
- The report had a lot of credence, given that it was written by an expert in the field. (Alanında uzman biri tarafından yazılmış olması nedeniyle raporun güvenilirliği yüksekti.)
- His apology lacked credence, as he had made similar mistakes before. (Benzer hatalar yapmış olduğundan, özrü güvenilir değildi.)
- The eyewitness’s testimony carried a lot of credence in the trial. (Görgü tanığının ifadesi davada büyük bir güvenilirlik taşıdı.)
- The company’s track record of success gave credence to their ambitious plans for the future. (Geçmişteki başarıları, gelecekteki iddialı planlarına güvenilirlik kazandırdı.)
- The scientific study was conducted with rigorous methods, which added credence to its findings. (Sıkı yöntemlerle yapılan bilimsel çalışma, bulgularına güvenilirlik kattı.)
- His excuse lacked credence, as it was clearly a lie. (Açıklaması, açıkça yalan olduğu için güvenilir değildi.)
Hemen Yorum Yaz