Bleak İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Bleak İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Bleak: Kelime Anlamı ve Açıklama

Bleak, Türkçe’de “soğuk, kasvetli, ümitsiz” gibi anlamlara gelir. Genellikle karamsar, mutsuz veya üzgün bir atmosferi ifade etmek için kullanılır.

Örnek Cümleler:

  1. The bleak weather matched his mood perfectly. (Kasvetli hava tamamen onun ruh haline uyuyordu.)
  2. The movie portrayed a bleak and depressing future. (Film, kasvetli ve ümitsiz bir geleceği resmetti.)
  3. The barren landscape was a bleak reminder of the effects of climate change. (Çorak manzara, iklim değişikliğinin etkilerinin kasvetli bir hatırlatıcısıydı.)
  4. His prospects for finding a job were looking increasingly bleak. (İş bulma ihtimali giderek umutsuz hale geliyordu.)
  5. The old house had a bleak and haunted feeling. (Eski evin kasvetli ve ürpertici bir hissi vardı.)
  6. The news of the pandemic was a bleak reminder of our mortality. (Salgın haberleri, ölümlülüğümüzün kasvetli bir hatırlatıcısıydı.)
  7. The desolate streets were a bleak sight to behold. (Issız sokaklar göze kasvetli görünüyordu.)
  8. Her life had become a bleak existence after her husband passed away. (Kocası öldükten sonra hayatı kasvetli bir varoluş haline gelmişti.)
  9. The abandoned factory was a bleak reminder of the town’s economic decline. (Terkedilmiş fabrika, kasvetli bir şekilde kasabanın ekonomik çöküşünü hatırlatıyordu.)
  10. The cold and bleak winter made her feel isolated and lonely. (Soğuk ve kasvetli kış, kendisini yalnız ve izole hissettirdi.)
  11. The bleakness of the situation made it difficult to find any hope. (Durumun kasvetli oluşu, umut bulmayı zorlaştırıyordu.)
  12. The once vibrant city had become a bleak and desolate place. (Eskiden canlı olan şehir, kasvetli ve çorak bir yere dönüşmüştü.)
  13. The bleak news of the company’s bankruptcy left many employees feeling hopeless. (Şirketin iflas haberleri, birçok çalışanı umutsuz hissettirdi.)
  14. The bleak landscape was only broken by the occasional tree or rock. (Kasvetli manzara, ara sıra çıkan bir ağaç veya kayalık haricinde kırılmamıştı.)
  15. The bleakness of the situation was overwhelming and hard to bear. (Durumun kasvetli oluşu, eziciydi ve dayanılmazdı.)
  16. The bleak reality of the pandemic had set in for many people. (Salgının kasvetli gerçeği, birçok insan için kabul edilmişti.)
  17. The bleak forecast for the economy was causing widespread panic. (Ekonomi için kasvetli tahminler, yaygın

panik yaratıyordu.)
18. The bleak outlook for the future made him feel hopeless and despondent. (Gelecek için kasvetli beklentiler, onu umutsuz ve umutsuz hissettirdi.)

  1. The bleakness of the prison cell was a constant reminder of his mistakes. (Cezaevinin kasvetli ortamı, hatalarının sürekli hatırlatıcısıydı.)
  2. The bleak reality of the war had left the town in ruins. (Savaşın kasvetli gerçekliği, kasabayı harap bir hale getirmişti.)

Türkçe Karşılıklar:

  1. Kasvetli
  2. Ümitsiz
  3. Soğuk
  4. Umutsuz
  5. Üzgün
  6. Karamsar
  7. Issız
  8. Ürkertici
  9. Çorak
  10. Yalnız
  11. Umutsuzluk verici
  12. Çorak
  13. Umutsuz
  14. Kırılmamış
  15. Ezici
  16. Kabul edilmiş
  17. Panik yaratıcı
  18. Umutsuz ve umutsuz hissettiren
  19. Hataların hatırlatıcısı
  20. Harap

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.