Blacken İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Blacken İle İlgili Cümleler
Anlamı: Karartmak, siyahlaştırmak veya kara leke bırakmak.
- The fire has blackened the walls of the building. (Ateş binanın duvarlarını kararttı.)
- The burnt toast was blackened beyond recognition. (Yanmış tost tanınmayacak şekilde siyahlaştı.)
- The polluted air blackened the sky. (Kirlenmiş hava gökyüzünü kararttı.)
- The coal miner’s face was blackened with coal dust. (Kömür madencisinin yüzü kömür tozuyla siyahlaştı.)
- The ink on the paper has blackened over time. (Kağıttaki mürekkep zamanla siyahlaştı.)
- The storm blackened the sea. (Fırtına denizi kararttı.)
- The reputation of the company was blackened by the scandal. (Şirketin itibarı skandal yüzünden lekelendi.)
- The oil spill blackened the once pristine beach. (Petrol sızıntısı bir zamanlar kusursuz olan plajı siyahlaştırdı.)
- The news of the tragedy blackened the mood of the entire town. (Felaket haberleri kasabanın ruh halini kararttı.)
- The mold on the bread blackened it completely. (Ekmekteki küf tamamen siyahlaştırdı.)
- The saucepan blackened due to overheating. (Tencere aşırı ısınmadan dolayı siyahlaştı.)
- The politician’s scandals blackened his public image. (Siyasetçinin skandalları kamu imajını kararttı.)
- The fireman’s uniform was blackened with soot. (İtfaiyeci üniforması kurumla siyahlaşmıştı.)
- The man’s teeth were blackened from years of smoking. (Adamın dişleri yılların sigara kullanımı yüzünden siyahlaşmıştı.)
- The sun blackened her skin after spending too much time at the beach. (Çok fazla plajda vakit geçirdikten sonra güneş tenini siyahlaştırdı.)
- The vandals blackened the walls with graffiti. (Vandalizm yapanlar duvarları grafitiyle kararttılar.)
- The dish was blackened in the oven. (Yemek fırında siyahlaştı.)
- The oil rig explosion blackened the water for miles. (Petrol platformu patlaması mil sürükleyen şekilde suyu siyahlaştırdı.)
- The statue’s bronze was blackened with age. (Heykelin bronz malzemesi yaşlılık yüzünden siyahlaşmıştı.)
- The candle blackened the ceiling with its smoke. (Mumun dumanı tavanı siyahlaştırdı.)
- The blackened chicken was deliciously charred. (Siyahlaşmış tavuk lezzetli bir şekilde kömür gibi pişmişti.)
- The thunderstorm blackened the sky and filled the air with electricity. (Gök gürültülü fırtına gökyüzünü kararttı ve havayı elektrikle doldurdu.)
- The campfire blackened the rocks around it. (Kamp ateşi etrafındaki kayaları siyahlaştırdı.)
- The financial scandal blackened the bank’s reputation. (Finansal skandal bankanın imajını kararttı.)
- The mold blackened the bread, making it inedible. (Küf ekmekleri siyahlaştırdı ve yenmez hale getirdi.)
- The coffee pot blackened after being left on the stove for too long. (Kahve makinesi çok uzun süre ocakta kaldıktan sonra siyahlaştı.)
- The chimney blackened with soot after months of use. (Baca aylarca kullanıldıktan sonra kurumla siyahlaştı.)
- The burned toast blackened the toaster. (Yanmış tost tost makinesini siyahlaştırdı.)
- The welding sparks blackened the welder’s protective gear. (Kaynak yaparken çıkan kıvılcımlar kaynakçının koruyucu ekipmanını siyahlaştırdı.)
- The factory’s smokestacks blackened the sky above it. (Fabrikanın bacası üzerindeki gökyüzünü siyahlaştırdı.)
Hemen Yorum Yaz