Aversion İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Aversion İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Aversion İle İlgili Cümleler

Aversion, hoşlanmama, isteksizlik, nefret, tiksinti veya kaçınma hissi anlamına gelir.

  1. She has an aversion to seafood. (Deniz ürünlerine karşı tiksintisi var.)
  2. He developed an aversion to smoking after he quit. (Bıraktıktan sonra sigaraya karşı isteksizlik geliştirdi.)
  3. The aversion she felt towards her ex-boyfriend was palpable. (Eski erkek arkadaşına karşı hissettiği nefret belirgin hissediliyordu.)
  4. She had a strong aversion to public speaking. (Kamuoyu önünde konuşmaya karşı güçlü bir isteksizliği vardı.)
  5. His aversion to conflict often led him to avoid difficult conversations. (Çatışmalara karşı olan isteksizliği sık sık zorlu konuşmalardan kaçınmasına neden oluyordu.)
  6. The smell of durian was enough to trigger her aversion. (Durian kokusu onun tiksintisini tetiklemek için yeterliydi.)
  7. He had an aversion to exercise, preferring to spend his time reading instead. (Egzersize karşı isteksizliği vardı, bunun yerine zamanını okuyarak geçirmeyi tercih ediyordu.)
  8. Her aversion to confrontation made it difficult for her to stand up for herself. (Yüzleşmeye karşı olan isteksizliği, kendisi için mücadele etmesini zorlaştırıyordu.)
  9. He had an aversion to loud noises, so he always wore earplugs to concerts. (Yüksek seslere karşı isteksizliği vardı, bu yüzden konserlere her zaman kulaklıklarını takıyordu.)
  10. The thought of eating insects filled her with aversion. (Böcek yeme düşüncesi onu tiksintiyle dolduruyordu.)
  11. She had an aversion to anything spicy. (Baharata karşı isteksizliği vardı.)
  12. His aversion to flying made traveling a challenge. (Uçmaya karşı olan isteksizliği seyahat etmeyi zorlaştırıyordu.)
  13. The aversion she felt towards her boss was mutual. (Patronuna karşı hissettiği tiksinti karşılıklıydı.)
  14. He had an aversion to socializing, preferring to spend his time alone. (Sosyalleşmeye karşı bir isteksizliği vardı, zamanını yalnız geçirm

    eyi tercih ediyordu.)

  15. Her aversion to horror movies was so strong that she refused to watch them. (Korku filmlerine karşı olan isteksizliği o kadar güçlüydü ki izlemeyi reddetti.)
  16. His aversion to seafood was so severe that he couldn’t even stand the smell. (Deniz ürünlerine karşı olan isteksizliği o kadar şiddetliydi ki koku bile dayanamıyordu.)
  17. She had an aversion to public transportation, preferring to walk everywhere. (Toplu taşıma araçlarına karşı isteksizliği vardı, her yere yürümeyi tercih ediyordu.)
  18. His aversion to small talk made it difficult for him to make friends. (Küçük sohbete karşı olan isteksizliği, arkadaş edinmesini zorlaştırıyordu.)
  19. She had an aversion to the color pink, refusing to wear anything in that color. (Pembe rengine karşı isteksizliği vardı ve o renkte hiçbir şey giymeyi reddediyordu.)
  20. His aversion to spicy food meant that he always ordered the mildest dish on the menu. (Baharatlı yiyeceklere karşı olan isteksizliği, menüdeki en hafif yemeği her zaman sipariş etmesine neden oldu.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.