Averse İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Averse İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Averse

Averse, hoşlanmayan, isteksiz anlamına gelir. Bir kişi veya şey bir şeye karşı averse ise, ondan hoşlanmaz veya isteksizdir.

Örnek cümleler:

1. I’m averse to eating meat. (Et yemekten hoşlanmıyorum.)
2. She’s averse to taking risks. (O, risk almaktan isteksizdir.)
3. He’s averse to change. (O, değişiklikten hoşlanmaz.)
4. The company is averse to investing in new technologies. (Şirket, yeni teknolojilere yatırım yapmaktan isteksizdir.)
5. The teacher is averse to late submissions. (Öğretmen, geç teslim edilen ödevlerden hoşlanmaz.)
6. He is averse to public speaking. (O, halk önünde konuşmaktan hoşlanmaz.)
7. They are averse to the idea of working overtime. (Onlar, fazla mesai yapma fikrinden hoşlanmazlar.)
8. She’s averse to the idea of going on a blind date. (O, tanımadığı biriyle buluşma fikrinden hoşlanmaz.)
9. He’s averse to listening to country music. (O, country müzik dinlemekten hoşlanmaz.)
10. They are averse to the idea of getting a tattoo. (Onlar, dövme yaptırma fikrinden hoşlanmazlar.)
11. She’s averse to the idea of living in a big city. (O, büyük bir şehirde yaşama fikrinden hoşlanmaz.)
12. He’s averse to taking public transportation. (O, toplu taşıma kullanmaktan hoşlanmaz.)
13. They are averse to the idea of working from home. (Onlar, evden çalışma fikrinden hoşlanmazlar.)
14. She’s averse to trying new foods. (O, yeni yemekler denemekten hoşlanmaz.)
15. He’s averse to watching horror movies. (O, korku filmleri izlemekten hoşlanmaz.)
16. They are averse to the idea of going camping. (Onlar, kamp yapma fikrinden hoşlanmazlar.)
17. She’s averse to the idea of going on a cruise. (O, gemi turuna çıkma fikrinden hoşlanmaz.)
18. He’s averse to attending large gatherings. (O, kalabalık toplantılara katılmaktan hoşlanmaz.)
19. They are averse to the idea of skydiving. (Onlar, paraşütle atlama fikrinden hoşlanmazlar.)
20. She’s averse to the idea of bungee jumping. (O, bungee jumping yapma fikrinden hoşlanmaz.)

Devam et

Devam et, bir işe veya aktiviteye devam etmek anlamına gelir. Bu ifade genellikle bir işi, bir projeyi veya bir etkinliği bitirmek veya sürdürmek için kullanılır.

Örnek cümleler:

1. We need to devam et with the project to meet the deadline. (Son teslim tarihine yetişmek için projeye devam etmemiz gerekiyor.)
2. Despite the setbacks, we must devam et with our plans. (Engellere rağmen, planlarımıza devam etmeliyiz.)
3. The team decided to devam et with the training program. (Ekip, eğitim programına devam etme kararı aldı.)
4. She told me to devam et with my studies and not to give up. (Bana çalışmalarıma devam etmemi ve pes etmememi söyledi.)
5. He encouraged me to devam et with my fitness routine. (Spor rutinime devam etmem için beni teşvik etti.)
6. The company decided to devam et with the product development despite the challenges. (Şirket, zorluklara rağmen ürün geliştirme çalışmalarına devam etme kararı aldı.)
7. She was determined to devam et with her language lessons until she became fluent. (O, akıcı hale gelene kadar dil derslerine devam etmeye kararlıydı.)
8. The team leader instructed us to devam et with the presentation despite the technical difficulties. (Takım lideri, teknik zorluklara rağmen sunuma devam etmemizi talimat verdi.)
9. The coach urged the players to devam et with their training even during the off-season. (Koç, oyuncuların sezon dışında bile antrenmanlarına devam etmelerini istedi.)
10. Despite the weather conditions, the construction workers were told to devam et with the building project. (Hava koşullarına rağmen, inşaat işçilerine bina projesine devam etmeleri söylendi.)
11. She decided to devam et with the job search until she found the right position. (O, doğru pozisyonu bulana kadar iş arama sürecine devam etmeye karar verdi.)
12. The volunteers were asked to devam et with their work at the charity organization. (Gönüllülerden, hayır kurumundaki çalışmalarına devam etmeleri istendi.)
13. Despite the criticism, the artist decided to devam et with her unique style of painting. (Eleştirilere rağmen, sanatçı benzersiz resim tarzıyla devam etmeye karar verdi.)
14. He promised to devam et with his healthy eating habits even during the holidays. (Tatillerde bile sağlıklı beslenme alışkanlıklarına devam etmeyi söz verdi.)
15. The teacher asked the students to devam et with their studies during the summer break. (Öğretmen, öğrencilere yaz tatilinde bile çalışmalarına devam etmelerini istedi.)