Aggravate İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Aggravate İle İlgili Cümleler
Anlam: Kötüleştirmek, şiddetlendirmek, daha da kötüleştirmek
- The noise from the construction site is aggravating my headache. (İnşaat alanındaki gürültü baş ağrımı daha da kötüleştiriyor.)
- Don’t aggravate the situation with your angry words. (Kızgın sözlerinle durumu daha da kötüleştirmeyin.)
- Smoking can aggravate respiratory problems. (Sigara içmek solunum problemlerini kötüleştirebilir.)
- His constant complaining aggravates me. (Sürekli şikayet etmesi beni sinirlendiriyor.)
- The rainy weather aggravated my joint pain. (Yağışlı hava eklem ağrımı şiddetlendirdi.)
- Her criticism only aggravated the problem. (Eleştirisi sadece problemi kötüleştirdi.)
- The company’s decision to lay off workers aggravated the economic crisis. (Şirketin işçileri işten çıkarma kararı ekonomik krizi kötüleştirdi.)
- He’s aggravating his injury by continuing to play football. (Futbol oynamaya devam ederek yaralanmasını kötüleştiriyor.)
- Stop aggravating your sister and apologize. (Kız kardeşini rahatsız etmeyi bırak ve özür dile.)
- The government’s lack of action aggravated the environmental disaster. (Hükümetin hareketsizliği çevre felaketini kötüleştirdi.)
- The spicy food aggravated his stomach problems. (Baharatlı yiyecekler mide sorunlarını kötüleştirdi.)
- Your negative attitude is aggravating the situation. (Olumsuz tavrın durumu daha da kötüleştiriyor.)
- The teacher’s strict rules aggravate the students. (Öğretmenin sıkı kuralları öğrencileri rahatsız ediyor.)
- The constant barking of the neighbor’s dog aggravates me. (Komşunun köpeğinin sürekli havlaması beni rahatsız ediyor.)
- The delay in the project aggravated the budget. (Projenin gecikmesi bütçeyi kötüleştirdi.)
- The dry weather aggravates my skin condition. (Kuru hava cildi durumumu kötüleştirir.)
- Your constant interruptions aggravate the flow of conversation. (Sürekli müdahaleleriniz konuşmanın akışını bozuyor.)
- The poor road conditions aggravated the traffic jam. (Kötü yol koşulları trafik sıkışıklığını kötüleştirdi.)
- Her constant nagging aggravates her husband. (Sürekli dırdır etmesi kocasını sinirlendiriyor.)
- The lack of sleep aggravates my stress levels. (Uykusuzluk stres seviyemi kötüleştiriyor.)
Türkçe Karşılıklar:
- İnşaat alanındaki gürültü baş ağrımı daha da kötüleştiriyor.
- Kızgın sözlerinle durumu daha da kötüleştirmeyin.
- Sigara içmek solunum problemlerini kötüleştirebilir.
- Sürekli şikayet etmesi beni sinirlendiriyor.
- Yağışlı hava eklem ağrımı şiddetlendirdi.
- Eleştirisi sadece problemi kötüleştirdi.
- Şirketin işçileri işten çıkarma kararı ekonomik krizi kötüleştirdi.
- Futbol oynamaya devam ederek yaralanmasını kötüleştiriyor.
- Kız kardeşini rahatsız etmeyi bırak ve özür dile.
- Hükümetin hareketsizliği çevre felaketini kötüleştirdi.
- Baharatlı yiyecekler mide sorunlarını kötüleştirdi.
- Olumsuz tavrın durumu daha da kötüleştiriyor.
- Öğretmenin sıkı kuralları öğrencileri rahatsız ediyor.
- Komşunun köpeğinin sürekli havlaması beni rahatsız ediyor.
- Projenin gecikmesi bütçeyi kötüleştirdi.
- Kuru hava cildi durumumu kötüleştirir.
- Sürekli müdahaleleriniz konuşmanın akışını bozuyor.
- Kötü yol koşulları trafik sıkışıklığını kötüleştirdi.
- Sürekli dırdır etmesi kocasını sinirlendiriyor.
- Uykusuzluk stres seviyemi kötüleştiriyor.
Hemen Yorum Yaz