Acute İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Acute
Acute kelimesi, “ani, şiddetli, keskin” gibi anlamlara gelir.
-
I felt an acute pain in my chest and knew I needed to call an ambulance.
(Türkçe: Göğsümde çok şiddetli bir ağrı hissettim ve ambulans çağırmam gerektiğini anladım.) -
The acute angle of the roof made it difficult to install solar panels.
(Türkçe: Çatının keskin açısı, güneş panellerini kurmayı zorlaştırdı.) -
Her acute sense of hearing allowed her to pick up on even the slightest sounds.
(Türkçe: Onun keskin işitme duyusu, en küçük sesleri bile duyabilmesini sağladı.) -
The patient’s acute illness required immediate medical attention.
(Türkçe: Hasta’nın şiddetli hastalığı, hemen tıbbi müdahale gerektirdi.) -
The company faced acute financial difficulties after the economic downturn.
(Türkçe: Ekonomik durgunluk sonrası, şirket ciddi mali zorluklarla karşı karşıya kaldı.) -
The athlete suffered from an acute injury that prevented him from competing.
(Türkçe: Sporcunun geçirdiği ani bir yaralanma, yarışmaya katılmasını engelledi.) -
She had an acute sense of smell and could identify different types of flowers just by their scent.
(Türkçe: Onun keskin koku duyusu vardı ve sadece kokularından farklı çiçek türlerini tanıyabilirdi.) -
The company’s profits showed an acute decline in the last quarter.
(Türkçe: Şirketin karı, son çeyrekte keskin bir düşüş gösterdi.) -
The student had an acute understanding of the subject matter and excelled in his exams.
(Türkçe: Öğrencinin konuyla ilgili keskin bir anlayışı vardı ve sınavlarda başarılı oldu.) -
The acute shortage of medical supplies in the region led to many deaths.
(Türkçe: Bölgedeki tıbbi malzemelerin keskin kıtlığı, birçok ölüme neden oldu.) -
The acute pain in her leg made it difficult for her to walk.
(Türkçe: Bacaklarındaki şiddetli ağrı, yürümesini zorlaştırdı.) -
The storm caused acute damage to the city’s infrastructure.
(Türkçe: Fırtına, şehrin altyapısına ciddi zarar verdi.) -
The patient’s acute allergic reaction required immediate treatment with an epinephrine shot.
(Türkçe: Hasta’nın şiddetli alerjik reaksiyonu, hemen epinefrin enjeksiyonu ile tedavi edilmesini gerektirdi.) -
The team faced an acute shortage of time and resources to complete the project.
(Türkçe: Takım, proje tamamlamak için keskin bir zaman ve kaynak k
ıtlığıyla karşı karşıya kaldı.)
-
The patient’s acute anxiety made it difficult for her to sleep at night.
(Türkçe: Hasta’nın şiddetli anksiyetesi, geceleri uyumasını zorlaştırdı.) -
The acute sense of danger made her hesitate before crossing the street.
(Türkçe: Tehlike hissinin keskinliği, caddeyi geçmeden önce tereddüt etmesine neden oldu.) -
The company faced an acute shortage of skilled workers in the IT department.
(Türkçe: Şirket, IT departmanında nitelikli işçi kıtlığıyla karşı karşıya kaldı.) -
The acute awareness of the environmental impact of their actions led the company to implement sustainable practices.
(Türkçe: Şirketin eylemlerinin çevresel etkisi hakkındaki keskin farkındalığı, sürdürülebilir uygulamaları hayata geçirmelerine neden oldu.) -
The patient’s acute respiratory distress required immediate treatment with oxygen therapy.
(Türkçe: Hasta’nın şiddetli solunum sıkıntısı, hemen oksijen terapisi ile tedavi edilmesini gerektirdi.) -
The acute sense of urgency made the team work around the clock to meet the deadline.
(Türkçe: Acil durum hissinin keskinliği, takımın süreye yetişmek için gün boyu çalışmasına neden oldu.)
Hemen Yorum Yaz