Windbag İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Windbag (noun) – a person who talks too much, especially in a boring or boastful way
- I had to leave the party early because I couldn’t stand listening to the windbag in the corner. (Bu partiden erken ayrılmak zorunda kaldım çünkü köşede konuşan lafazanı dinleyemeye dayanamadım.)
- Sarah’s new boss is a real windbag who never stops talking about himself. (Sarah’nın yeni patronu kendinden bahsetmekten hiç durmayan gerçek bir lafazan.)
- The politician’s speech was filled with empty promises and meaningless platitudes, making him seem like a windbag. (Politikacının konuşması boş vaatler ve anlamsız klişelerle doluydu, bu da onu bir lafazan gibi gösterdi.)
- I’m tired of listening to my coworker’s windbag stories about his weekend. (Haftasonu hakkında mesai arkadaşımın anlattığı boş hikayeleri dinlemekten yoruldum.)
- Jack always talks about how great he is, but everyone knows he’s just a windbag. (Jack her zaman ne kadar harika olduğundan bahseder, ama herkes onun sadece bir lafazan olduğunu bilir.)
- My uncle is a windbag who loves to talk about himself and his accomplishments. (Amcam kendinden ve başarılarından bahsetmeyi seven bir lafazandır.)
- The lecture was interesting, but the windbag professor could have made his point in half the time. (Ders ilginçti, ama lafazan profesör aynı noktayı yarım zamanda anlatabilirdi.)
- I was stuck on a long flight next to a windbag who talked my ear off for hours. (Saatler boyunca kulağımı tıkayan bir lafazanın yanında uzun bir uçuşta mahsur kaldım.)
- The comedian’s routine was ruined by a windbag heckler who wouldn’t stop talking. (Komedyenin rutini, konuşmayı bırakmayan bir lafazan seyirci tarafından mahvedildi.)
- My neighbor is a windbag who loves to gossip about everyone in the building. (Komşum binadaki herkes hakkında dedikodu yapmayı seven bir lafazandır.)
- The team meeting was derailed by the windbag who couldn’t stop talking about irrelevant topics. (Takım toplantısı, önemsiz konular hakkında konuşmaktan duramayan lafazan tarafından rayından çıktı.)
- My boss is a windbag who loves to hear himself talk, even if he’s not saying anything important. (Patronum kendisini duymaktan hoşlanan bir lafazandır, önemli bir şey söylemese bile.)
- The windbag politician promised the moon, but delivered very little. (Lafazan politikacı ayı vaat etti, ama çok az şey verdi.)
- The company’s CEO is a windbag who loves to hear himself speak, but never listens to anyone else. (Şirketin CEO’su kendisini konuşurken duymaktan hoşlanan
bir lafazandır, ama hiç kimseyi dinlemez.)
15. My grandfather is a windbag who tells the same stories over and over again. (Dedem aynı hikayeleri tekrar tekrar anlatan bir lafazandır.)
- The keynote speaker was a windbag who rambled on for hours without saying anything of substance. (Ana konuşmacı, öznelik olmayan saatlerce konuşan bir lafazandı.)
- My friend’s new boyfriend is a windbag who won’t shut up about his job. (Arkadaşımın yeni erkek arkadaşı işi hakkında susmayan bir lafazandır.)
- The guest speaker was a windbag who talked about herself the entire time instead of the topic at hand. (Misafir konuşmacı, konuyla ilgili olarak kendisinden bahsetmeyen bir lafazan oldu.)
- The radio host was accused of being a windbag who only wanted to hear himself talk. (Radyo sunucusu, kendisini konuşurken duymak isteyen bir lafazan olarak suçlandı.)
- The meeting was productive until the windbag employee derailed the conversation with his irrelevant comments. (Toplantı, önemsiz yorumlarıyla konuşmayı rayından çıkaran lafazan çalışanı kadar verimliydi.)
Hemen Yorum Yaz