Well-Trodden Path/Track/Route İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Well-Trodden Path/Track/Route İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Well-Trodden Path/Track/Route Nedir?

Well-trodden path/track/route, geniş kitleler tarafından sık sık kullanılan ve aşina olunan bir yol veya rota anlamına gelir. Bu terim sıklıkla mecazi olarak da kullanılır ve belirli bir konuda benzer sorunlarla karşılaşanların sıklıkla kullandığı stratejileri veya yöntemleri tanımlamak için kullanılır.

Örnek Cümleler:

1. The route to the summit of Mount Everest is a well-trodden path for experienced climbers. (Mount Everest’in zirvesine giden rota, deneyimli dağcılar için iyi bilinen bir yoldur.)
2. She followed a well-trodden path in her career, starting as an intern and eventually becoming a CEO. (Kariyerinde iyi bilinen bir yolu takip etti, stajyer olarak başlayıp sonunda CEO oldu.)
3. He decided to take a different route instead of following the well-trodden path. (İyi bilinen rotayı takip etmek yerine farklı bir yol izlemeye karar verdi.)
4. The trail to the waterfall is a well-trodden path for tourists. (Şelaleye giden patika turistler için iyi bilinen bir yoldur.)
5. The book offered nothing new, just a well-trodden path of ideas. (Kitap yeni bir şey sunmadı, sadece fikirlerin iyi bilinen bir yolunu sundu.)
6. He chose a less well-trodden track through the forest. (Ormanın içinden daha az bilinen bir yol seçti.)
7. The company followed a well-trodden route to success, focusing on customer satisfaction. (Şirket müşteri memnuniyetine odaklanarak başarıya giden iyi bilinen bir yolu takip etti.)
8. She felt like she was stuck on a well-trodden path and needed a change. (Kendisini iyi bilinen bir yol üzerinde sıkışmış hissetti ve değişime ihtiyacı olduğunu düşündü.)
9. The popular hiking trail is a well-trodden path in this area. (Popüler yürüyüş rotası bu bölgede iyi bilinen bir yoldur.)
10. The article explored new ideas instead of following a well-trodden track. (Makale, iyi bilinen bir rotayı takip etmek yerine yeni fikirleri keşfetti.)
11. The business took a well-trodden route to expansion by partnering with a larger company. (Daha büyük bir şirketle işbirliği yaparak genişlemeye giden iyi bilinen bir yolu takip etti.)
12. The path to becoming a doctor is a well-trodden one, with a clear set of steps to follow. (Doktor olma yolculuğu, takip edilecek net bir adım listesi olan iyi bilinen bir yoldur.)
13. The artist decided to take a less well-trodden path by experimenting with new techniques. (Sanatçı, yeni tekniklerle deney yaparak daha az bilinen bir y

olden yol izlemeye karar verdi.)
14. The team took a well-trodden route to success, by working hard and staying focused. (Takım, sıkı çalışarak ve odaklanarak başarıya giden iyi bilinen bir yolu takip etti.)

15. The software engineer followed a well-trodden path in developing the program, using common algorithms and methods. (Yazılım mühendisi, yaygın algoritmalar ve yöntemler kullanarak programı geliştirmekte iyi bilinen bir yolu takip etti.)
16. The business owner decided to break away from the well-trodden track and try a new marketing strategy. (İşletme sahibi, iyi bilinen rotadan ayrılmaya ve yeni bir pazarlama stratejisi denemeye karar verdi.)
17. The ancient pilgrimage route is a well-trodden path for those seeking spiritual enlightenment. (Eski hac yolu, manevi aydınlanma arayanlar için iyi bilinen bir yoldur.)
18. The athlete followed a well-trodden path to success, training hard and competing in major events. (Sporcu, sıkı antrenman yaparak ve önemli etkinliklere katılarak başarıya giden iyi bilinen bir yolu izledi.)
19. The startup company tried to avoid the well-trodden routes taken by its competitors, by offering a unique product. (Girişimci şirket, rakiplerinin izlediği iyi bilinen yollardan kaçınmaya çalışarak benzersiz bir ürün sunmaya çalıştı.)
20. The historical trail is a well-trodden route for tourists, allowing them to explore the city’s rich past. (Tarihi yürüyüş rotası turistler için iyi bilinen bir yol, şehrin zengin geçmişini keşfetmelerine izin veriyor.)