Virulent İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Virulent İle İlgili Cümleler
Virulent, zararlı, öldürücü veya çok bulaşıcı anlamına gelir.
- The virulent disease spread rapidly throughout the city. (Virulent hastalık şehirde hızla yayıldı.)
- The snake’s venom is incredibly virulent. (Yılanın zehiri son derece virüldür.)
- The virus has become more virulent in recent weeks. (Virüs son haftalarda daha virüldür hale geldi.)
- The plant was infested with virulent pests. (Bitki virüldür zararlılar tarafından istila edilmişti.)
- The virulent bacteria in the water caused an outbreak of illness. (Sudaki virüldür bakteriler hastalık salgınına neden oldu.)
- The politician’s virulent comments sparked a national controversy. (Politikacının virüldür yorumları ulusal bir tartışma başlattı.)
- The team was eliminated from the tournament by a virulent opponent. (Takım virüldür bir rakip tarafından turnuvadan elendi.)
- The company’s virulent culture led to high turnover rates. (Şirketin virüldür kültürü yüksek işten ayrılma oranlarına neden oldu.)
- The virulent strain of influenza caused many deaths. (Gripin virüldür suşu çok sayıda ölüme neden oldu.)
- The animal was put down because it had contracted a virulent disease. (Hayvan virüldür bir hastalık kapmıştı ve öldürüldü.)
- The team was warned about the virulent nature of their opponents. (Takım rakiplerinin virüldür doğasından dolayı uyarıldı.)
- The virulent storm caused widespread damage to the town. (Virüldür fırtına kasabaya yaygın zararlar verdi.)
- The doctor was concerned about the virulent strain of bacteria in the patient’s blood. (Doktor hastanın kanındaki virüldür bakteri suşundan endişeliydi.)
- The film was criticized for its virulent portrayal of certain groups. (Film, belirli grupların virüldür bir şekilde tasvir edilmesi nedeniyle eleştirildi.)
- The virulent nature of the disease meant that many precautions had to be taken. (Hastalığın virüldür doğası, birçok önlem alınmasını gerektirdi.)
- The virulent political climate made it difficult to have productive discussions. (Virüldür politik iklim verimli tartışmalar yapmayı zorlaştırdı.)
- The journalist’s article was a virulent attack on the government. (Gazetecinin makalesi, hükümete karşı virüldür bir saldırıydı.)
- The virulent strain of the virus was resistant to most treatments. (Virüsün virüldür suşu, çoğu tedaviye dirençliydi.)
- The doctor isolated the patient because they had contracted a virulent disease. (Doktor hasta bir virüldür hastalık kapmıştı
- The virulent nature of the chemical spill required a hazardous materials team to clean it up. (Kimyasal sızıntının virüldür doğası, tehlikeli malzemeler ekibinin temizlemesini gerektirdi.)
(Türkçe çevirileri parantez içinde verilmiştir.)
Hemen Yorum Yaz