Virulent İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Virulent İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Virulent İle İlgili Cümleler

Virulent, zararlı, öldürücü veya çok bulaşıcı anlamına gelir.

  1. The virulent disease spread rapidly throughout the city. (Virulent hastalık şehirde hızla yayıldı.)
  2. The snake’s venom is incredibly virulent. (Yılanın zehiri son derece virüldür.)
  3. The virus has become more virulent in recent weeks. (Virüs son haftalarda daha virüldür hale geldi.)
  4. The plant was infested with virulent pests. (Bitki virüldür zararlılar tarafından istila edilmişti.)
  5. The virulent bacteria in the water caused an outbreak of illness. (Sudaki virüldür bakteriler hastalık salgınına neden oldu.)
  6. The politician’s virulent comments sparked a national controversy. (Politikacının virüldür yorumları ulusal bir tartışma başlattı.)
  7. The team was eliminated from the tournament by a virulent opponent. (Takım virüldür bir rakip tarafından turnuvadan elendi.)
  8. The company’s virulent culture led to high turnover rates. (Şirketin virüldür kültürü yüksek işten ayrılma oranlarına neden oldu.)
  9. The virulent strain of influenza caused many deaths. (Gripin virüldür suşu çok sayıda ölüme neden oldu.)
  10. The animal was put down because it had contracted a virulent disease. (Hayvan virüldür bir hastalık kapmıştı ve öldürüldü.)
  11. The team was warned about the virulent nature of their opponents. (Takım rakiplerinin virüldür doğasından dolayı uyarıldı.)
  12. The virulent storm caused widespread damage to the town. (Virüldür fırtına kasabaya yaygın zararlar verdi.)
  13. The doctor was concerned about the virulent strain of bacteria in the patient’s blood. (Doktor hastanın kanındaki virüldür bakteri suşundan endişeliydi.)
  14. The film was criticized for its virulent portrayal of certain groups. (Film, belirli grupların virüldür bir şekilde tasvir edilmesi nedeniyle eleştirildi.)
  15. The virulent nature of the disease meant that many precautions had to be taken. (Hastalığın virüldür doğası, birçok önlem alınmasını gerektirdi.)
  16. The virulent political climate made it difficult to have productive discussions. (Virüldür politik iklim verimli tartışmalar yapmayı zorlaştırdı.)
  17. The journalist’s article was a virulent attack on the government. (Gazetecinin makalesi, hükümete karşı virüldür bir saldırıydı.)
  18. The virulent strain of the virus was resistant to most treatments. (Virüsün virüldür suşu, çoğu tedaviye dirençliydi.)
  19. The doctor isolated the patient because they had contracted a virulent disease. (Doktor hasta bir virüldür hastalık kapmıştı
  1. The virulent nature of the chemical spill required a hazardous materials team to clean it up. (Kimyasal sızıntının virüldür doğası, tehlikeli malzemeler ekibinin temizlemesini gerektirdi.)

(Türkçe çevirileri parantez içinde verilmiştir.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.