Vehement İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Vehement İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Vehement

Vehement, şiddetli, ateşli veya tutkulu bir şekilde ifade edilen bir şeyi ifade eder.

Örnek cümleler:

  1. She was vehement in her disagreement with the proposal. (Öneriye karşı şiddetle karşı çıktı.)
  2. The politician gave a vehement speech about the need for change. (Politikacı, değişim gerekliliği hakkında tutkulu bir konuşma yaptı.)
  3. The athlete was vehement in his determination to win the race. (Sporcu, yarışı kazanma konusunda kararlı bir şekilde tutkulu idi.)
  4. The teacher was vehement in his defense of the student’s actions. (Öğretmen, öğrencinin eylemlerini savunurken şiddetle savundu.)
  5. The protestors were vehement in their demand for justice. (Protestocular, adalet taleplerinde tutkulu bir şekildeydi.)
  6. She expressed her disappointment in a vehement manner. (Hayal kırıklığını şiddetli bir şekilde ifade etti.)
  7. The artist had a vehement passion for his work. (Sanatçının işine tutkulu bir şekilde bağlılığı vardı.)
  8. The lawyer made a vehement argument for his client’s innocence. (Avukat, müvekkilinin masumiyeti için şiddetli bir şekilde savundu.)
  9. The storm was so vehement that it knocked down trees and power lines. (Fırtına o kadar şiddetliydi ki, ağaçları ve elektrik tellerini devirdi.)
  10. The singer’s performance was met with vehement applause. (Şarkıcının performansı şiddetli alkışlarla karşılandı.)
  11. The child had a vehement temper tantrum in the store. (Çocuk, mağazada şiddetli bir öfke nöbeti geçirdi.)
  12. The author wrote a vehement critique of the government’s policies. (Yazar, hükümetin politikalarına şiddetli bir eleştiri yazdı.)
  13. The company faced vehement opposition from environmental groups. (Şirket, çevre gruplarından şiddetli muhalefetle karşı karşıya kaldı.)
  14. The team’s coach had a vehement reaction to the referee’s call. (Takımın antrenörü, hakemin kararına şiddetle tepki gösterdi.)
  15. The chef was vehement about using only fresh ingredients in his cooking. (Şef, yemek pişirmek için sadece taze malzemeler kullanılması konusunda tutkulu idi.)
  16. The judge’s verdict was met with vehement protests outside the courthouse. (Hakimin kararı adliye binası dışında şiddetli protestolara neden oldu.)
  17. The film received a vehement review from critics. (Film eleştirmenlerinden şiddetli bir eleştiri aldı.)
  18. The couple had a vehement argument about where to go on vacation. (Çift, tatil için nereye gidecekleri konusunda şiddetli bir tartışma yaşadı.)
  19. The police used vehement force to disperse the crowd. (Polis, kalabalığı dağıtm

ak için şiddetli güç kullandı.)
20. The speaker’s argument was met with vehement opposition from the audience. (Konuşmacının argümanı, dinleyicilerden şiddetli muhalefetle karşılaştı.)

(Türkçe karşılıklar için kalın ve siyah HTML etiketi kullanılmıştır.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.