Vehemence İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Vehemence İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Vehemence

Vehemence, tutku, şiddetli duygular ve güçlü bir şekilde ifade etme anlamına gelir.

1. She spoke with such vehemence that it was clear she was passionate about the topic. (O, konu hakkında tutkulu olduğunu açıkça belirttiği için o kadar güçlü bir şekilde konuştu ki.)
2. His vehemence towards the referee’s decision got him kicked out of the game. (Hakemin kararına olan tutkusu, onun oyun dışı kalmasına neden oldu.)
3. The vehemence of the storm was felt throughout the city. (Fırtınanın şiddeti, şehrin her yerinde hissedildi.)
4. The politician’s vehemence on the issue won him many supporters. (Siyasetçinin konuda tutkusu, ona birçok destekçi kazandırdı.)
5. Her vehemence towards the company’s policies led her to quit her job. (Şirket politikalarına olan tutkusu, onu işinden istifa etmeye yönlendirdi.)
6. The vehemence of his love for her was overwhelming. (Ona olan aşkının şiddeti, aşırıydı.)
7. His vehemence in defending his beliefs was admirable. (İnandığı şeyleri savunmadaki tutkusu takdire şayandı.)
8. The vehemence in his voice made it clear he was angry. (Sesindeki şiddet, kızgın olduğunu açıkça ortaya koydu.)
9. The vehemence of the protesters’ demands could not be ignored. (Protestocuların taleplerinin şiddeti, görmezden gelinemezdi.)
10. Her vehemence in pursuing her dreams was inspiring. (Hayallerini gerçekleştirmedeki tutkusu, ilham vericiydi.)
11. The vehemence with which he argued his point made it clear he was passionate about the topic. (Noktasını savunurken gösterdiği şiddet, konuya tutkulu olduğunu açıkça ortaya koydu.)
12. The vehemence of his dislike for the movie was surprising. (Filme olan nefretinin şiddeti, şaşırtıcıydı.)
13. The vehemence with which he defended his friend was admirable. (Arkadaşını savunurken gösterdiği şiddet, takdire şayandı.)
14. Her vehemence in protecting her children was commendable. (Çocuklarını koruma konusundaki tutkusu takdire şayandı.)
15. The vehemence of the crowd’s reaction was overwhelming. (Kalabalığın tepkisinin şiddeti, eziciydi.)
16. The vehemence with which he expressed his opinion made it clear he was not going to back down. (Görüşünü ifade ederken gösterdiği şiddet, geri adım atmayacağını açıkça ortaya koydu.)
17. The vehemence in her eyes betrayed her true feelings. (Gözlerindeki şiddet, gerçek hislerini ele verdi.)
18. His vehemence in pursuing justice for his friend’s death was admirable. (Arkadaşının ölüm

19. The vehemence with which she defended her position in the debate impressed the judges. (Tartışmada pozisyonunu savunurken gösterdiği şiddet, hakimleri etkiledi.)
20. The vehemence of the audience’s applause showed how much they enjoyed the performance. (Izleyicilerin alkışlarının şiddeti, performansın ne kadar beğenildiğini gösterdi.)