Unwonted İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Unwonted Nedir?
Unwonted kelimesi, sıradışı, alışılmamış veya beklenmedik anlamlarına gelir.
Örnek Cümleler:
- Unwonted situations can cause anxiety. (Alışılmamış durumlar kaygıya neden olabilir.)
- The team was surprised by the unwonted support from their fans. (Takım, taraftarlarından gelen alışılmamış destekle şaşırdı.)
- She felt uneasy in the unwonted silence of the empty house. (Boş evin alışılmamış sessizliğinde huzursuz hissetti.)
- The unwonted behavior of her cat made her suspect it was sick. (Kedisi’nin alışılmamış davranışı, onun hastalandığını düşündürdü.)
- His unwonted enthusiasm for cooking surprised his friends. (Yemek yapmaya karşı gösterdiği alışılmamış heves arkadaşlarını şaşırttı.)
- The unwonted rain ruined their outdoor plans. (Alışılmadık yağmur, dış mekan planlarını bozdu.)
- The unwonted appearance of the famous actor caused a stir in the small town. (Ünlü oyuncunun alışılmamış görünümü küçük kasabada heyecan yarattı.)
- Her boss’s unwonted kindness made her suspicious of his motives. (Patronunun alışılmamış iyiliği, onun niyetlerine şüpheyle yaklaşmasına neden oldu.)
- The unwonted quietness of the usually noisy street was eerie. (Genellikle gürültülü olan caddenin alışılmadık sessizliği ürkütücüydü.)
- Her unwonted boldness in standing up to her boss impressed her colleagues. (Patronuna karşı gösterdiği alışılmamış cesaret, meslektaşlarını etkiledi.)
- The unwonted sound of the old grandfather clock disturbed her concentration. (Eski dede saatinin alışılmadık sesi, konsantrasyonunu bozdu.)
- The unwonted brightness of the stars in the clear sky was breathtaking. (Açık gökyüzünd
parlak yıldızların alışılmadık ışıltısı nefes kesiciydi.)
- His unwonted decision to quit his job and travel the world surprised everyone. (İşinden ayrılıp dünyayı gezmeye karar vermesi herkesi şaşırttı.)
- The unwonted flavor of the exotic food was a pleasant surprise. (Egzotik yiyeceğin alışılmadık tadı hoş bir sürprizdi.)
- The unwonted warmth of her smile made him feel at ease. (Onun gülümsemesinin alışılmadık sıcaklığı, onu rahatlatmıştı.)
- The unwonted speed of the car made him nervous. (Arabanın alışılmadık hızı onu sinirlendirdi.)
- The unwonted generosity of the stranger left her speechless. (Yabancının alışılmadık cömertliği, onu konuşturamadı.)
- The unwonted beauty of the sunset was a sight to behold. (Gün batımının alışılmadık güzelliği görülmeye değerdi.)
- His unwonted interest in fashion surprised his friends. (Modaya olan alışılmamış ilgisi arkadaşlarını şaşırttı.)
- The unwonted silence between them was awkward. (Aralarındaki alışılmadık sessizlik, garip bir durumdu.)
- The unwonted coldness of the winter made her long for warmer days. (Kışın alışılmadık soğuğu, onu daha sıcak günleri özlemeye sevk etti.)
Hemen Yorum Yaz