Uneasily İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Uneasily
Anlamı: Endişeli bir şekilde, rahatsız edici bir şekilde
- She watched uneasily as the storm clouds gathered. (O, fırtına bulutları toplanırken endişeyle izledi.)
- The child shifted uneasily in his chair. (Çocuk, sandalyesinde rahatsız bir şekilde hareket etti.)
- The company’s future is looking increasingly uneasily. (Şirketin geleceği giderek daha endişe verici görünüyor.)
- He felt uneasily as he walked down the dark alley. (Karanlık sokaktan aşağı yürürken kendini endişeyle hissetti.)
- She looked uneasily at the strange man standing on the corner. (Köşede duran garip adamı endişeyle izledi.)
- The dog barked uneasily at the sound of thunder. (Köpek, gök gürültüsü sesine endişeyle havladı.)
- The teacher looked uneasily at the rowdy students. (Öğretmen, huzursuz öğrencilere endişeyle baktı.)
- He shifted uneasily in his seat as the meeting dragged on. (Toplantı uzadıkça, koltuğunda rahatsız bir şekilde hareket etti.)
- The news of the company’s bankruptcy left the employees feeling uneasily. (Şirketin iflas haberleri çalışanları endişe içinde bıraktı.)
- The politician answered the difficult question uneasily. (Politikacı zor soruya rahatsız edici bir şekilde cevap verdi.)
- The darkness made her feel uneasily vulnerable. (Karanlık, kendini rahatsız edici bir şekilde savunmasız hissettirdi.)
- The man’s strange behavior made her feel uneasily uncomfortable. (Adamın tuhaf davranışları onu endişeyle rahatsız etti.)
- The ticking of the clock made her feel uneasily nervous. (Saat tik takları, onu endişeyle sinirlendirdi.)
- The loud noise made the baby shift uneasily in her sleep. (Yüksek gürültü, bebeğin uyurken rahatsız bir şekilde hareket etmesine neden oldu.)
- The driver looked uneasily at the steep mountain road ahead. (Sürücü, önündeki dik dağ yoluna endişeyle baktı.)
- She felt uneasily suspicious of his intentions. (Onun niyetlerine karşı endişeyle şüpheli hissetti.)
- The eerie silence of the abandoned house made him feel uneasily unsettled. (Terkedilmiş evin ürkütücü sessizliği onu rahatsız edici bir şekilde rahatsız etti.)
- The unexplained disappearance of the hiker left the search party feeling uneasily anxious. (Yürüyüşçünün açıklanamayan kayboluşu, arama partisini endişeyle kaygılandırdı.)
- The dog’s growling made her feel uneasily uneasy. (Köpeğin hırlaması onu endişeyle huzursuz etti.)
20
- The uneasy tension between the two friends was palpable. (İki arkadaş arasındaki gerginlik açıkça hissediliyordu.)
Türkçe Karşılıklar:
- O, fırtına bulutları toplanırken endişeyle izledi.
- Çocuk, sandalyesinde rahatsız bir şekilde hareket etti.
- Şirketin geleceği giderek daha endişe verici görünüyor.
- Karanlık sokaktan aşağı yürürken kendini endişeyle hissetti.
- Köşede duran garip adamı endişeyle izledi.
- Köpek, gök gürültüsü sesine endişeyle havladı.
- Öğretmen, huzursuz öğrencilere endişeyle baktı.
- Toplantı uzadıkça, koltuğunda rahatsız bir şekilde hareket etti.
- Şirketin iflas haberleri çalışanları endişe içinde bıraktı.
- Politikacı zor soruya rahatsız edici bir şekilde cevap verdi.
- Karanlık, kendini rahatsız edici bir şekilde savunmasız hissettirdi.
- Adamın tuhaf davranışları onu endişeyle rahatsız etti.
- Saat tik takları, onu endişeyle sinirlendirdi.
- Yüksek gürültü, bebeğin uyurken rahatsız bir şekilde hareket etmesine neden oldu.
- Sürücü, önündeki dik dağ yoluna endişeyle baktı.
- Onun niyetlerine karşı endişeyle şüpheli hissetti.
- Terkedilmiş evin ürkütücü sessizliği onu rahatsız edici bir şekilde rahatsız etti.
- Yürüyüşçünün açıklanamayan kayboluşu, arama partisini endişeyle kaygılandırdı.
- Köpeğin hırlaması onu endişeyle huzursuz etti.
- İki arkadaş arasındaki gerginlik açıkça hissediliyordu.
Hemen Yorum Yaz