Tumultuous İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Tumultuous İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Tumultuous

Türkçe anlamı: Çalkantılı, gürültülü, karışık

Örnek cümleler:

1. The crowd was tumultuous during the protest. (Protest sırasında kalabalık çok gürültülüydü.)
2. The tumultuous waves battered the shore. (Çalkantılı dalgalar sahili vurdu.)
3. The country has had a tumultuous history. (Ülke hareketli bir tarihe sahip.)
4. The team had a tumultuous season, with many ups and downs. (Takımın birçok inişi çıkışı olan çalkantılı bir sezonu vardı.)
5. The tumultuous noise kept me awake all night. (Gürültülü sesler bütün gece uykumu kaçırdı.)
6. The political climate has been tumultuous in recent years. (Son yıllarda siyasi ortam oldukça karışık.)
7. The couple had a tumultuous relationship, constantly fighting and making up. (Çiftin ilişkisi sürekli kavga etmek ve barışmakla doluydu.)
8. The city was hit by a tumultuous storm. (Şehir çalkantılı bir fırtınaya maruz kaldı.)
9. The tumultuous applause lasted for several minutes. (Çalkantılı alkış birkaç dakika sürdü.)
10. The stock market experienced a tumultuous day, with prices fluctuating wildly. (Hisse senedi piyasası fiyatların şiddetli dalgalanmasıyla çalkantılı bir gün geçirdi.)
11. The tumultuous crowd rushed towards the stage. (Çalkantılı kalabalık sahneye doğru koştu.)
12. The actress had a tumultuous career, with many scandals and controversies. (Oyuncunun kariyeri birçok skandal ve tartışma ile çalkantılıydı.)
13. The tumultuous river was difficult to navigate. (Çalkantılı nehir navigasyonu zorlaştırdı.)
14. The city council meeting was tumultuous, with angry citizens protesting against a proposed development. (Belediye meclis toplantısı önerilen bir gelişmeye karşı öfkeli vatandaşların protestolarıyla çalkantılı geçti.)
15. The band’s tumultuous performance was both exciting and chaotic. (Grubun çalkantılı performansı hem heyecan verici hem de kaotikti.)
16. The tumultuous events of the past year have left many people feeling anxious and uncertain. (Geçen yılın çalkantılı olayları birçok insanı endişeli ve belirsiz hissettirdi.)
17. The tumultuous sound of the thunder scared the children. (Gürültülü yıldırımın sesi çocukları korkuttu.)
18. The tumultuous nature of the job made it difficult to plan anything in advance. (İşin çalkantılı doğası önceden herhangi bir şey planlamayı zorlaştırdı.)
19. The writer’s tumultuous personal life was reflected in his work. (Yazarın çalkantılı kişisel hayatı eserlerine yansıdı.)
20. The tumultuous emotions of grief and loss overwhelmed her. (Ac

ığın ve kaybın çalkantılı duyguları onu kapladı.)

Note: Lütfen dikkatli olun, HTML etiketlerinin kullanımı sadece bu platformda soruları yanıtlamak için geçerlidir ve normal İngilizce yazım kurallarına uymayabilir.