Thick İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Thick İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Thick kelimesinin Türkçe Anlamı: Kalın, yoğun, koyu

  1. The milkshake was so thick, I had to use a spoon to eat it. (Süt karışımı o kadar kalındı ki, kaşık kullanmak zorunda kaldım.)
  2. The fog was so thick, I couldn’t see anything in front of me. (Sis o kadar yoğundu ki, önümde hiçbir şey göremedim.)
  3. She has thick hair that is difficult to manage. (Onun kalın ve yönetimi zor saçları var.)
  4. The book was so thick, it took me a month to read. (Kitap o kadar kalındı ki, okumam bir ayımı aldı.)
  5. The sauce was too thick, so I added some water to thin it out. (Sos o kadar koyuydu ki, onu inceltmek için biraz su ekledim.)
  6. He had a thick accent, so it was hard to understand what he was saying. (Onun kalın bir aksanı vardı, bu yüzden ne dediğini anlamak zordu.)
  7. The paint was applied in thick layers to create texture. (Doku oluşturmak için kalın katmanlar halinde boya uygulandı.)
  8. The soup was so thick, it was more like a stew. (Çorba o kadar koyuydu ki, daha çok bir yemek gibiydi.)
  9. The ice on the lake was thick enough to skate on. (Göldaki buz kayma için yeterince kalındı.)
  10. The fabric was thick and warm, perfect for winter. (Kumaş kalın ve sıcaktı, kış için mükemmeldi.)
  11. The tree trunk was so thick, it took two people to hug it. (Ağaç gövdesi o kadar kalındı ki, onu kucaklamak için iki kişi gerekiyordu.)
  12. The fog had gotten so thick, I could barely see the road. (Sis o kadar yoğundu ki, neredeyse yolu göremiyordum.)
  13. The walls were made of thick concrete to withstand earthquakes. (Duvarlar depremlere dayanıklı olması için kalın betondan yapıldı.)
  14. The fog began to lift, and I could see the thick forest in the distance. (Sis kalkmaya başladı ve uzakta kalın ormanı görebildim.)
  15. She put on a thick coat before going outside in the snow. (Karlı hava dışarı çıkmadan önce kalın bir ceket giydi.)
  16. The bread was baked to a thick, golden brown. (Ekmek kalın, altın renginde pişirildi.)
  17. The city was covered in a thick layer of smog. (Şehir kalın bir duman tabakası ile kaplandı.)
  18. The blanket was so thick, it was like sleeping under a cloud. (Battaniye o kadar kalındı ki, bir bulutun altında uyuyor gibiydim.)
  19. The tires were so thick, they could handle rough terrain. (Lastikler o kadar kalındı ki, engebeli araziyi kaldırabilecek durumdaydı.)
    20
  1. The paintbrush was loaded with thick paint, ready to be applied to the canvas. (Fırça kalın boya ile doluydu, tuvale uygulanmaya hazırdı.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.