Tenuous İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Tenuous İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Tenuous

Tenuous, zayıf ve sağlam olmayan anlamlarına gelir. Bir şeyin bağlantısı veya dayanağı zayıf olduğunda tenuous olarak nitelendirilebilir.

Örnek cümleler:

1. The tenuous relationship between the two countries could break down at any moment. (İki ülke arasındaki zayıf ilişki her an bozulabilir.)
2. Her grasp on reality was tenuous at best. (Gerçeklerle bağı en fazla zayıftı.)
3. The evidence supporting the theory is tenuous at best. (Teoriyi destekleyen kanıtlar en fazla zayıf.)
4. The rope bridge looked tenuous, but it held our weight. (Halat köprü zayıf görünüyordu, ama bizim ağırlığımızı taşıdı.)
5. The tenuous connection between the two events was only noticed by a few people. (İki olay arasındaki zayıf bağlantı sadece birkaç kişi tarafından fark edildi.)
6. The company’s financial situation is tenuous due to its high debt. (Şirketin yüksek borcu nedeniyle finansal durumu zayıf.)
7. The argument’s logic was tenuous at best. (Tartışmanın mantığı en fazla zayıftı.)
8. The tenuous nature of the agreement made it difficult to enforce. (Anlaşmanın zayıf doğası, uygulamasını zorlaştırdı.)
9. His position at the company was tenuous due to his lack of experience. (Şirketteki pozisyonu deneyimsizliği nedeniyle zayıftı.)
10. The tenuous grip on power by the dictator was slipping away. (Diktatörün zayıf iktidar kavrayışı kayboluyordu.)
11. The tenuous link between the two ideas was explored in the essay. (İki fikir arasındaki zayıf bağlantı, denemede incelendi.)
12. The tenuous support for the politician was evident in the low voter turnout. (Politikacıya verilen zayıf destek, düşük seçmen katılımında belirgindi.)
13. The tenuous peace between the two tribes was shattered by a minor dispute. (İki kabile arasındaki zayıf barış, küçük bir anlaşmazlıkla bozuldu.)
14. The tenuous connection between the suspect and the crime was investigated by the police. (Şüpheli ile suç arasındaki zayıf bağlantı, polis tarafından araştırıldı.)
15. The tenuous hope for a cure was all that kept the patient going. (Tedavi için zayıf umut, hastanın devam etmesini sağlayan tek şeydi.)
16. The tenuous thread holding the button in place finally snapped. (Düğmeyi yerinde tutan zayıf iplik sonunda koptu.)
17. The tenuous balance between work and family life was hard to maintain. (İş ve aile hayatı arasındaki zayıf

denge zor bir şekilde korunabiliyordu.)
18. The tenuous peace treaty between the warring countries was fragile and could be easily broken. (Savaşan ülkeler arasındaki zayıf barış anlaşması kırılgandı ve kolayca bozulabilirdi.)

19. The tenuous connection between the missing evidence and the suspect was weak and circumstantial. (Kayıp kanıt ve şüpheli arasındaki zayıf bağlantı, zayıf ve çevresel nitelikteydi.)
20. The tenuous friendship between the two colleagues was strained after a misunderstanding. (İki meslektaş arasındaki zayıf arkadaşlık bir yanlış anlama sonrası gerildi.)