Sullenly İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Sullenly İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Sullenly İle İlgili Cümleler

Sullenly, Türkçe anlamıyla hüzünlü, somurtkan bir şekilde anlamına gelir.

  1. He sullenly refused to join us for dinner. (O, somurtkan bir şekilde yemek için bizimle gelmeyi reddetti.)
  2. The child sullenly sat in the corner of the room. (Çocuk, odanın köşesinde hüzünlü bir şekilde oturdu.)
  3. She sullenly responded with a monosyllabic answer. (O, hüzünlü bir şekilde tek hecelik bir cevapla karşılık verdi.)
  4. He walked sullenly away, without saying goodbye. (O, hoşçakal demeden hüzünlü bir şekilde yürüyerek uzaklaştı.)
  5. The teacher noticed the student was acting sullenly and asked if everything was okay. (Öğretmen, öğrencinin somurtkan davrandığını fark etti ve her şeyin yolunda olup olmadığını sordu.)
  6. Sullenly, he handed over his resignation letter to his boss. (Hüzünlü bir şekilde, istifa mektubunu patronuna teslim etti.)
  7. The dark clouds hung sullenly overhead. (Karanlık bulutlar hüzünlü bir şekilde başımızın üstünde asılı kaldı.)
  8. She sullenly stared out of the window, lost in thought. (O, hüzünlü bir şekilde pencereden dışarıya bakarak düşüncelere daldı.)
  9. He sullenly accepted the fact that he didn’t get the job. (O, hüzünlü bir şekilde işi alamadığı gerçeğini kabul etti.)
  10. The dog lay sullenly at his owner’s feet. (Köpek, sahibinin ayaklarının dibinde hüzünlü bir şekilde uzandı.)
  11. She answered the question sullenly, without any enthusiasm. (O, herhangi bir heves olmadan hüzünlü bir şekilde soruya cevap verdi.)
  12. The soldiers marched sullenly back to their barracks. (Askerler hüzünlü bir şekilde kışlaya geri yürüdüler.)
  13. He looked sullenly at his phone, disappointed that no one had messaged him. (O, kimse kendisine mesaj atmamış olmasından hayal kırıklığına uğrayarak telefonuna hüzünlü bir şekilde baktı.)
  14. The cat sat sullenly on the windowsill, watching the rain. (Kedi pencere pervazında hüzünlü bir şekilde oturuyor, yağmuru izliyordu.)
  15. The young boy walked sullenly behind his mother, dragging his feet. (Küçük çocuk annesinin arkasından hüzünlü bir şekilde yürüdü, ayaklarını sürüyerek.)
  16. She sullenly wrapped herself in a blanket and refused to speak. (O, hüzünlü bir şekilde kendini bir battaniyeye sarıp konuşmayı reddetti.)
  17. The man sullenly paid

for his meal and left the restaurant without saying a word. (Adam yemeğinin ücretini hüzünlü bir şekilde ödedi ve bir kelime bile söylemeden restorandan ayrıldı.)
18. The child looked sullenly at the playground from the car window, wishing he could join the other kids. (Çocuk, arabada pencereden parkı hüzünlü bir şekilde izliyordu, diğer çocuklarla birlikte olmayı dilercesine.)

  1. He sullenly shuffled his feet, avoiding eye contact. (O, göz temasından kaçınarak ayaklarını sürüyerek hüzünlü bir şekilde hareket etti.)
  2. The woman sat sullenly at the bar, nursing her drink and lost in thought. (Kadın bara hüzünlü bir şekilde oturdu, içeceğini yudumlayarak ve düşüncelere dalıp gitti.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.