Stubborn İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Stubborn İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Stubborn kelimesinin anlamı:

Stubborn kelimesi Türkçede “inatçı” anlamına gelir. Bir kişinin veya hayvanın düşünceleri, davranışları veya tercihleri konusunda son derece kararlı ve değişmeyen bir tutumu ifade eder.

Örnek cümleler:

  1. She’s so stubborn that she won’t even consider other people’s opinions. (O kadar inatçı ki, başkalarının fikirlerini bile göz önünde bulundurmuyor.)
  2. The stubborn mule refused to move no matter how much the farmer pushed and pulled. (İnatçı katır, çiftçi ne kadar iter ya da çekerse çekiştirsin hareket etmeyi reddetti.)
  3. My boss can be quite stubborn at times and doesn’t like to be told what to do. (Patronum bazen oldukça inatçı olabilir ve ne yapacağı konusunda söylenmeyi sevmez.)
  4. His stubborn attitude caused him to lose a lot of friends over the years. (Onun inatçı tutumu yıllar boyunca birçok arkadaşını kaybetmesine neden oldu.)
  5. I’ve tried everything to convince her to come with us, but she’s too stubborn to change her mind. (Onu ikna etmek için her şeyi denedim, ama fikrini değiştirmek için çok inatçı.)
  6. His stubbornness led to his downfall in the end. (Sonunda inatçılığı onun başarısızlığına neden oldu.)
  7. The cat was too stubborn to come inside, even when it started to rain. (Kedi içeri gelmek için çok inatçıydı, hatta yağmur yağmaya başladığında bile.)
  8. Her stubborn insistence on doing things her way caused a lot of tension in the workplace. (Kendi yolunda gitmekte ısrar etmesi iş yerinde birçok gerilime neden oldu.)
  9. Sometimes it’s good to be a little stubborn and stick to your convictions. (Bazen biraz inatçı olmak ve inançlarınıza sadık kalmak iyidir.)
  10. His stubborn refusal to apologize made the situation even worse. (Özür dilemek için ısrarla reddetmesi durumu daha da kötüleştirdi.)
  11. The stubborn stain on the carpet just won’t come out, no matter how much we scrub. (Halıdaki inatçı leke ne kadar ovalasak da çıkmıyor.)
  12. She has a stubborn streak and won’t back down from a challenge. (İnatçı bir tarafı var ve bir meydan okumadan geri adım atmaz.)
  13. The negotiations stalled due to the other party’s stubborn refusal to compromise. (Müzakereler diğer tarafın inatçı uzlaşmazlığı nedeniyle durdu.)
  14. Her stubborn determination to succeed helped her overcome many obstacles. (Başarılı olmak için gösterdiği inatçı kararlılık, birçok engeli aşmasına yardımcı oldu.)
  15. The stubborn old man refused to use a cane, even though he had trouble walking. (İ

natçı yaşlı adam yürümekte zorluk çekmesine rağmen baston kullanmayı reddetti.)
16. I’m so stubborn that I won’t give up until I reach my goals. (Ben öyle inatçıyım ki hedeflerime ulaşana kadar pes etmeyeceğim.)

  1. His stubbornness caused a rift between him and his family. (Onun inatçılığı ailesiyle arasında bir ayrılık yarattı.)
  2. The stubborn child refused to eat anything except candy. (İnatçı çocuk sadece şekerleme dışında bir şey yemeyi reddetti.)
  3. Despite his stubborn nature, he was always willing to lend a helping hand to those in need. (İnatçı doğasına rağmen, her zaman ihtiyacı olanlara yardım etmeye hazırdı.)
  4. Her stubbornness can be frustrating at times, but it’s also one of her best qualities. (Bazı zamanlarda inatçılığı sinir bozucu olabilir, ancak aynı zamanda en iyi özelliklerinden biridir.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.