Stifle İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Stifle İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Stifle İle İlgili Cümleler

Stifle, İngilizce bir fiildir ve Türkçe karşılığı “boğmak, bastırmak” olarak kullanılır. Aşağıda stifle kelimesinin kullanıldığı 20 örnek cümle yer almaktadır:

1. The smoke from the fire stifled her breathing. (Yangından çıkan duman solunumunu boğdu.)
2. He tried to stifle his laughter in the serious meeting. (Ciddi toplantıda gülmesini bastırmaya çalıştı.)
3. The dictator stifled the opposition by banning free speech. (Diktatör, özgür konuşma yasağı koyarak muhalefeti bastırdı.)
4. The wet towel stifled the sound of the crying baby. (Islak havlu ağlayan bebeğin sesini boğdu.)
5. She stifled her anger and tried to stay calm. (Öfkesini bastırdı ve sakin kalmaya çalıştı.)
6. The heat was so intense that it seemed to stifle the air. (Sıcaklık o kadar yoğundu ki hava boğuluyormuş gibi hissettirdi.)
7. The tight clothes stifled her movement. (Dar kıyafetleri hareketini kısıtladı.)
8. The company’s strict policies stifled innovation. (Şirketin sıkı politikaları inovasyonu bastırdı.)
9. The noise from the construction site stifled her concentration. (İnşaat alanından gelen gürültü konsantrasyonunu boğdu.)
10. He felt stifled by the lack of fresh air in the small room. (Küçük odadaki taze havanın olmaması onu boğmuş gibi hissettirdi.)
11. The artist refused to let fame stifle her creativity. (Sanatçı ününün yaratıcılığını boğmasına izin vermedi.)
12. The government tried to stifle the media’s coverage of the protests. (Hükümet, protestoların medya tarafından yayınlanmasını engellemeye çalıştı.)
13. The lack of support stifled his ambition to become a professional athlete. (Profesyonel bir sporcu olma hırsını destekleyen olmaması onu boğdu.)
14. She stifled a scream when she saw the spider on her pillow. (Yastığındaki örümceği görünce bir çığlık bastırdı.)
15. The new regulations could stifle small businesses. (Yeni yönetmelikler küçük işletmeleri bastırabilir.)
16. The fear of failure stifled his desire to start a new project. (Başarısızlık korkusu, yeni bir projeye başlama isteğini boğdu.)
17. The lack of creativity in the company stifled his enthusiasm for the job. (Şirkette yaratıcılık eksikliği işe olan hevesini boğdu.)
18. The heavy workload stifled his work-life balance. (Yoğun iş yükü iş-yaşam dengesini boğdu.)
19. The oppressive government stifled the people’s freedom of expression. (Baskıcı hükümet

, controlling the media and limiting public demonstrations.)
20. She tried to stifle her tears and put on a brave face. (Gözyaşlarını bastırmaya çalıştı ve cesur bir yüz takmaya çalıştı.)