Splendor-Splendour İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Splendor-Splendour İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Splendor / Splendour Nedir?

Splendor veya Splendour, muhteşem, görkemli, parlak veya ışıltılı anlamlarına gelen İngilizce bir sözcüktür.

Örnek Cümleler:

1. The splendor of the sunset over the ocean was breathtaking.

   (Okyanus üzerindeki günbatımının ihtişamı nefes kesiciydi.)

2. The splendour of the palace was overwhelming.

   (Sarayın görkemi eziciydi.)

3. She looked stunning in her splendorous dress.

   (Görkemli elbisesiyle harika görünüyordu.)

4. The fireworks display was a true splendor.

   (Havai fişek gösterisi gerçek bir ihtişamdı.)

5. The splendor of the mountain scenery was worth the hike.

   (Dağ manzarasının görkemi yürüyüşe değerdi.)

6. The splendour of the Renaissance period is evident in the architecture of Florence.

   (Rönesans döneminin ihtişamı Floransa’nın mimarisinde belirgindir.)

7. The ballroom was decorated with splendorous chandeliers.

   (Balo salonu ihtişamlı avizelerle süslenmişti.)

8. The bride looked radiant in all her bridal splendor.

   (Gelin, tüm gelinlik ihtişamıyla ışıldıyordu.)

9. The splendor of the Taj Mahal attracts millions of visitors every year.

   (Taj Mahal’ın ihtişamı her yıl milyonlarca ziyaretçiyi cezbediyor.)

10. The splendour of the ceremony was unforgettable.

    (Törenin ihtişamı unutulmazdı.)

11. The splendorous display of jewels in the store was impressive.

    (Mağazadaki mücevherlerin ihtişamlı sergisi etkileyiciydi.)

12. The splendor of the starry sky was a sight to behold.

    (Yıldızlı gökyüzünün ihtişamı görülmeye değer bir manzaraydı.)

13. The splendour of the queen’s jewels was legendary.

    (Kraliçenin mücevherler

    inin ihtişamı efsaneydi.)

14. The splendorous display of colors in the autumn leaves was breathtaking.

    (Sonbahar yapraklarındaki renklerin ihtişamlı gösterisi nefes kesiciydi.)

15. The splendour of the sun rising over the mountains was a sight to remember.

    (Dağların üzerinde doğan güneşin ihtişamı hatırlanmaya değer bir manzaraydı.)

16. The splendor of the cathedral’s stained glass windows was awe-inspiring.

    (Katedralin vitray pencerelerinin ihtişamı hayranlık uyandırdı.)

17. The bride walked down the aisle in all her splendour.

    (Gelin, tüm ihtişamıyla koridor boyunca yürüdü.)

18. The splendorous display of fireworks illuminated the night sky.

    (Havai fişeklerinin ihtişamlı gösterisi gece gökyüzünü aydınlattı.)

19. The splendor of the ancient palace was preserved for future generations to admire.

    (Eski sarayın ihtişamı gelecek nesillerin takdir etmesi için korundu.)

20. The splendour of the ballroom’s decoration was fit for a royal event.

    (Balo salonunun süslemesi kraliyet etkinliği için uyguntu.)