Smoulder İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Smoulder İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Smoulder

Smoulder, “kor gibi kızarmak, köz olmak, yanmak” gibi anlamlara gelen bir İngilizce fiildir.

Örnek Cümleler:

1. The fire continues to smoulder after hours of being extinguished.
   (Ateş söndürüldükten saatler sonra bile köz olmaya devam ediyor.)
2. He watched as the cigarette smouldered in the ashtray.
   (Kül tablasında dumanı tüten sigarayı izledi.)
3. The anger between them began to smoulder into hatred.
   (Aralarındaki öfke nefrete dönüşmeye başladı.)
4. The campfire was still smouldering when they woke up.
   (Kamp ateşi uyandıklarında hala közleniyordu.)
5. The volcano continues to smoulder, indicating that it could erupt at any moment.
   (Volkan hala kızarmaya devam ediyor, her an patlayabilir işaret ediyor.)
6. The wood in the fireplace smouldered and crackled as it burned.
   (Şöminedeki odunlar yanarken kızarıyor ve çatırdıyor.)
7. He felt a smouldering desire for her, but kept it to himself.
   (Ona karşı kızgın bir arzu hissetti, ama bunu kendine sakladı.)
8. The building smouldered for days after the fire was put out.
   (Yangın söndürüldükten sonra bina günlerce közlenmeye devam etti.)
9. The sun smouldered on the horizon, casting a warm glow across the landscape.
   (Güneş ufukta kızarıyor, manzaraya sıcak bir ışık yayıyordu.)
10. She tried to smoulder her disappointment, but her eyes gave her away.
    (Hayal kırıklığını saklamaya çalıştı, ama gözleri onu ele verdi.)
11. The barbecue was smouldering with hot coals, ready for the meat.
    (Mangal sıcak közlerle doluydu, et için hazırdı.)
12. The smouldering heat of the summer day was almost unbearable.
    (Yaz gününün kızgın sıcağı neredeyse dayanılmazdı.)
13. The embers of the fire smouldered, waiting to be rekindled.
    (Ateşin közleri, yeniden ateşlendirilmeyi bekleyerek kızarıyor.)
14. The conflict between the two groups had been smouldering for months.
    (İki grup arasındaki çatışma aylardır kızgın bir şekilde devam ediyordu.)
15. The cigarette continued to smoulder in his hand as he spoke.
    (Konuşurken sigara elinde hala kızarmaya devam ediyordu.)
16. The smouldering tension between them finally erupted into a fight.
    (Aralarındaki kızgın gerilim sonunda bir kavgaya dönüştü.)
17. The ruins of the old building still smouldered, a

reminder of the devastating fire that had occurred the night before.
(Eski binanın enkazları hala kızarıyor, önceki gece meydana gelen yıkıcı yangının bir hatırlatıcısı olarak duruyordu.)
18. The fire in the fireplace smouldered down to a few small flames before finally going out.
(Şöminedeki ateş sonunda sönmeden önce birkaç küçük alevle kızarmaya devam etti.)

19. He could feel the smouldering resentment in her voice when she spoke to him.
    (Onunla konuştuğunda, ses tonundaki kızgınlığı hissedebiliyordu.)
20. The embers of the bonfire smouldered long into the night, providing a warm glow for the campers.
    (Kamp ateşinin közleri gece boyunca kızarmaya devam etti ve kamplılar için sıcak bir ışık sağladı.)