Seductive İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Seductive İle İlgili Cümleler
Seductive kelimesi Türkçe’de “baştan çıkarıcı” anlamına gelmektedir.
- She had a seductive smile on her face. (Yüzünde baştan çıkarıcı bir gülümseme vardı.)
- He was attracted by her seductive voice. (Baştan çıkarıcı sesiyle ona çekildi.)
- The seductive scent of the perfume filled the room. (Parfümün baştan çıkarıcı kokusu odayı doldurdu.)
- Her seductive eyes made him feel weak in the knees. (Onun baştan çıkarıcı gözleri dizlerini titretti.)
- The seductive dance of the belly dancer mesmerized the audience. (Göbeğini oynatan dansçının baştan çıkarıcı dansı izleyicileri büyüledi.)
- The seductive curves of her body were hard to resist. (Vücudundaki baştan çıkarıcı kıvrımlar direnilemezdi.)
- She wore a seductive red dress to the party. (Partiye baştan çıkarıcı bir kırmızı elbise giydi.)
- His seductive words made her heart skip a beat. (Onun baştan çıkarıcı sözleri kalbini hoplattı.)
- The seductive power of money can be dangerous. (Paranın baştan çıkarıcı gücü tehlikeli olabilir.)
- The seductive melody of the music enchanted the listeners. (Müziğin baştan çıkarıcı melodisi dinleyicileri büyüledi.)
- She used her seductive charms to get what she wanted. (İstediğini elde etmek için baştan çıkarıcı cazibelerini kullandı.)
- His seductive touch sent shivers down her spine. (Onun baştan çıkarıcı dokunuşu omurgasında ürperti yarattı.)
- The seductive eyes of the wolf made her feel uneasy. (Kurdun baştan çıkarıcı gözleri onu huzursuz etti.)
- She had a seductive aura around her that drew people in. (Etrafında insanları kendine çeken bir baştan çıkarıcı bir hava vardı.)
- The seductive power of fame can be intoxicating. (Ünün baştan çıkarıcı gücü sarhoş edici olabilir.)
- The seductive taste of the chocolate cake was heavenly. (Çikolatalı kekin baştan çıkarıcı tadı göksel bir şeydi.)
- He was under the seductive spell of her beauty. (Onun güzelliğinin baştan çıkarıcı büyüsüne kapılmıştı.)
- The seductive gaze of the model in the advertisement made him want to buy the product. (Reklamdaki mankenin baştan çıkarıcı bakışları onun ürünü satın almaya istekli olmasına neden oldu.)
- She used her seductive wit to win the argument. (Tartışmayı kazanmak için baştan çıkarıcı zekasını kullandı.)
- The seductive power of nature
- The seductive power of nature can be awe-inspiring. (Doğanın baştan çıkarıcı gücü hayranlık uyandırıcı olabilir.)
- His seductive personality made him popular among women. (Onun baştan çıkarıcı kişiliği kadınlar arasında popüler hale getirdi.)
- The seductive allure of the exotic destination made her book a trip immediately. (Egzotik destinasyonun baştan çıkarıcı cazibesi onun hemen bir seyahat rezervasyonu yapmasına neden oldu.)
- The seductive atmosphere of the nightclub made him want to stay all night. (Gece kulübünün baştan çıkarıcı atmosferi onun tüm gece kalmak istemesine neden oldu.)
- She had a seductive way of speaking that made people want to listen. (Onun baştan çıkarıcı bir konuşma tarzı vardı ve insanlar dinlemek istiyordu.)
- The seductive power of technology can be addictive. (Teknolojinin baştan çıkarıcı gücü bağımlılık yapabilir.)
- His seductive charm was irresistible to her. (Onun baştan çıkarıcı çekiciliği ona karşı koyulmazdı.)
- The seductive beauty of the sunset was breathtaking. (Güneş batımının baştan çıkarıcı güzelliği nefes kesiciydi.)
- She used her seductive mannerisms to get what she wanted. (İstediğini elde etmek için baştan çıkarıcı tavırlarını kullandı.)
- The seductive power of the unknown can be both exciting and scary. (Bilinmeyenin baştan çıkarıcı gücü hem heyecan verici hem de korkutucu olabilir.)
- His seductive gaze made her feel like she was the only one in the room. (Onun baştan çıkarıcı bakışları ona oda içinde tek kişiymiş gibi hissettirdi.)
Note: The HTML tags used for formatting have been omitted for readability purposes.
Hemen Yorum Yaz