Scramble İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Scramble İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Scramble

Scramble, karıştırmak, çırpıştırmak anlamlarına gelen bir fiildir.

1. I need to scramble some eggs for breakfast. (Kahvaltı için biraz yumurta çırpma ihtiyacım var.)
2. The hikers had to scramble up the steep hill. (Yürüyüşçüler dik tepeyi tırmanmak zorunda kaldılar.)
3. We decided to scramble the letters to make a new word. (Yeni bir kelime yapmak için harfleri karıştırmaya karar verdik.)
4. The football team was able to scramble a touchdown in the last minute. (Futbol takımı son dakikada touchdown yapmayı başardı.)
5. The spy had to scramble to avoid being caught. (Casus yakalanmamak için hızla hareket etmek zorunda kaldı.)
6. The chef decided to scramble the recipe to make it more interesting. (Şef, tarifi ilginç hale getirmek için karıştırmaya karar verdi.)
7. The company had to scramble to meet the deadline. (Şirket, son teslim tarihine yetişmek için telaş içindeydi.)
8. The children loved to scramble up the climbing wall. (Çocuklar tırmanma duvarını tırmanmaktan çok hoşlandılar.)
9. The police had to scramble to catch the thief. (Polis hırsızı yakalamak için çırpınmak zorunda kaldı.)
10. The pilot had to scramble to avoid hitting the mountain. (Pilot, dağa çarpmamak için hızla hareket etmek zorunda kaldı.)
11. The team had to scramble to come up with a new plan. (Ekip yeni bir plan oluşturmak için telaş içindeydi.)
12. The runner had to scramble to catch up with the others. (Koşucu diğerleriyle yetişmek için hızla hareket etmek zorunda kaldı.)
13. The company had to scramble to find a replacement for the broken equipment. (Şirket bozuk ekipmanın yerine geçecek bir şeyler bulmak için çırpındı.)
14. The journalist had to scramble to get the story before anyone else. (Gazeteci herkesten önce hikayeyi almak için hızla hareket etmek zorunda kaldı.)
15. The rock climber had to scramble to find a handhold. (Kaya tırmanıcısı tutunacak bir yer bulmak için çırpındı.)
16. The soldiers had to scramble to get into position before the enemy arrived. (Askerler düşman gelmeden önce pozisyon almak için çırpındılar.)
17. The chef decided to scramble the eggs with cheese. (Şef, peynirle yumurtaları karıştırmaya karar verdi.)
18. The kids loved to scramble through the maze. (Çocuklar labirentte çırpınmaktan çok hoşlandılar.)
19. The company had to scramble to fix the technical issues before the presentation. (Sunumdan önce teknik sorunları çözmek için şirket çırpındı

20. The athlete had to scramble to recover from an injury before the competition. (Sporcu, yarışmadan önce bir sakatlıktan kurtulmak için çırpınmak zorunda kaldı.)

Scramble

Scramble, a verb meaning to mix or stir vigorously.

1. I need to scramble some eggs for breakfast.
2. The hikers had to scramble up the steep hill.
3. We decided to scramble the letters to make a new word.
4. The football team was able to scramble a touchdown in the last minute.
5. The spy had to scramble to avoid being caught.
6. The chef decided to scramble the recipe to make it more interesting.
7. The company had to scramble to meet the deadline.
8. The children loved to scramble up the climbing wall.
9. The police had to scramble to catch the thief.
10. The pilot had to scramble to avoid hitting the mountain.
11. The team had to scramble to come up with a new plan.
12. The runner had to scramble to catch up with the others.
13. The company had to scramble to find a replacement for the broken equipment.
14. The journalist had to scramble to get the story before anyone else.
15. The rock climber had to scramble to find a handhold.
16. The soldiers had to scramble to get into position before the enemy arrived.
17. The chef decided to scramble the eggs with cheese.
18. The kids loved to scramble through the maze.
19. The company had to scramble to fix the technical issues before the presentation.
20. The athlete had to scramble to recover from an injury before the competition.