Remnant İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Remnant İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Remnant Nedir?

Remnant, genellikle bir bütünden arta kalan küçük parçaları ifade eden bir kelime olarak kullanılır. Aynı zamanda kalan, geride kalan, kalıntı anlamlarına da gelmektedir.

Örnek Cümleler:

  1. After the earthquake, only remnants of the building were left standing. (Depremden sonra, binanın sadece kalıntıları ayakta kaldı.)
  2. She found a remnant of the fabric in the store and used it to make a small purse. (Dükkanın içinde kumaşın bir kalıntısını buldu ve onu küçük bir çanta yapmak için kullandı.)
  3. The old castle is now just a remnant of its former glory. (Eski kale artık eski görkeminden sadece bir kalıntıdır.)
  4. The remnants of the meal were packed up and taken home for later. (Yemek kalıntıları paketlenip daha sonra eve götürüldü.)
  5. The ruins of the ancient city are the only remnants of its once great civilization. (Eski şehrin kalıntıları, bir zamanlar büyük medeniyetinin tek hatırasıdır.)
  6. The remnants of the storm left behind a lot of damage. (Fırtınanın kalıntıları birçok hasar bıraktı.)
  7. The last remnants of sunlight disappeared behind the mountains. (Güneş ışığının son kalıntıları dağların arkasında kayboldu.)
  8. The tiny village was a remnant of a bygone era. (Küçük köy geçmişte kalan bir çağın kalıntısıydı.)
  9. The remnant of the cake was too small to serve as a dessert. (Kek kalıntısı tatlı olarak sunulmak için çok küçüktü.)
  10. The remnant population of the endangered species is being closely monitored by conservationists. (Nesli tükenmekte olan türün kalıntı nüfusu, korumacılar tarafından yakından izlenmektedir.)
  11. The museum had a collection of remnants from ancient civilizations. (Müze, eski medeniyetlerden kalma kalıntıların bir koleksiyonuna sahipti.)
  12. The remnant clouds in the sky looked like fluffy pillows. (Gökyüzündeki kalıntı bulutlar, tüylü yastıklara benziyordu.)
  13. The remnant pieces of the puzzle were difficult to fit together. (Puzzle’ın kalıntı parçaları bir araya getirmesi zordu.)
  14. The small town was a remnant of a time before big cities and modern technology. (Küçük kasaba, büyük şehirler ve modern teknolojiden önceki bir zamanın kalıntısıydı.)
  15. The remnants of the fire were still smoldering in the morning. (Yangın kalıntıları sabah hala közleniyordu.)
  16. The remnant spices in the cupboard were not enough to make a decent meal. (Dolaptaki baharat kalıntıları yeterli değildi.)
  17. The remnants of

the old bridge were preserved and incorporated into the design of the new one. (Eski köprünün kalıntıları korunup yeni köprünün tasarımına dahil edildi.)
18. The remnant memories of their time together still lingered in her mind. (Birlikte geçirdikleri zamanın kalıntı hatıraları hala onun zihninde canlıydı.)

  1. The remnant paint on the walls gave the room a rustic charm. (Duvarlardaki kalan boya, odaya rustik bir çekicilik kattı.)
  2. The remnant crumbs on the plate were quickly licked up by the hungry cat. (Tabaktaki kalan kırıntılar hızla aç kedi tarafından yalanıp bitirildi.)

Bu yazıya ilk yorumu sen yaz!

Hemen Yorum Yaz

Adını veya rumuzunu yazabilirsin.