Reluctance İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Reluctance İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı

Reluctance (isteksizlik, gönülsüzlük)

Reluctance, bir şeyi yapmakta isteksiz veya gönülsüz hissetmek anlamına gelir. İşte bu kelimeyle kullanabileceğiniz 20 örnek cümle:

1. I sensed a reluctance in her voice when she agreed to help me. (Bana yardım etmeyi kabul ettiğinde ses tonunda bir gönülsüzlük hissettim.)
2. He showed reluctance to take on the project due to his lack of experience. (Proje üstlenmeye deneyimsizliğinden dolayı isteksiz davrandı.)
3. Her reluctance to leave her hometown was evident in her actions. (Memleketinden ayrılmaya isteksiz olduğu davranışlarından belliydi.)
4. Despite her reluctance, she agreed to attend the meeting. (Gönülsüzlüğüne rağmen, toplantıya katılmayı kabul etti.)
5. His reluctance to apologize only made the situation worse. (Özür dilemekten kaçınması durumu daha da kötüleştirdi.)
6. There was a certain reluctance in his body language that made me suspicious. (Vücut dilinde belli bir gönülsüzlük vardı, bu da beni şüphelendirdi.)
7. The company’s reluctance to invest in new technology proved to be a costly mistake. (Yeni teknolojiye yatırım yapmaktan kaçınmaları, pahalı bir hataydı.)
8. Despite my reluctance to try new foods, I found myself enjoying the local cuisine. (Yeni yiyecekler denemekten hoşlanmamama rağmen, yerel mutfağı sevmeye başladım.)
9. She expressed her reluctance to attend the party due to her social anxiety. (Sosyal anksiyetesi nedeniyle partiye katılmaktan kaçınacağını ifade etti.)
10. His reluctance to speak up in meetings hindered his career advancement. (Toplantılarda konuşmaktan kaçınması, kariyerinde ilerlemesini engelledi.)
11. The athlete’s reluctance to follow the coach’s instructions cost him the game. (Antrenörün talimatlarına uymaktan kaçınması, sporcu için mağlubiyete neden oldu.)
12. I could sense a certain reluctance in her eyes as she handed me the envelope. (Zarfı bana verirken gözlerinde belli bir isteksizlik hissettim.)
13. The manager’s reluctance to delegate tasks resulted in overworking the team. (Görevleri paylaşmaktan kaçınması, ekibi fazla çalıştırmaya neden oldu.)
14. Despite her reluctance to confront her boss, she knew it was necessary to express her concerns. (Patronuyla yüzleşmekten kaçınmasına rağmen, endişelerini ifade etmenin gerekli olduğunu biliyordu.)
15. His reluctance to take the necessary precautions put his safety at risk. (Gerekli önlemleri almakta isteksiz olması, güvenliğini tehlikeye attı.)
16. The teacher’s reluctance to adapt to new

teaching methods hindered the students’ learning progress. (Yeni öğretim yöntemlerine adapte olmaktan kaçınması, öğrencilerin öğrenme ilerlemelerini engelledi.)
17. Despite his reluctance to try therapy, he eventually found it helpful in dealing with his anxiety. (Terapi denemekten kaçınmasına rağmen, sonunda kaygısıyla başa çıkmada yardımcı olduğunu buldu.)

18. Her reluctance to ask for help resulted in her struggling with the project. (Yardım istemekten kaçınması, projede mücadele etmesine neden oldu.)
19. The company’s reluctance to address employee complaints led to high turnover rates. (Çalışan şikayetlerine çözüm bulmaktan kaçınmaları, yüksek oranda işten ayrılma oranına neden oldu.)
20. Despite his reluctance to participate in team activities, he realized that it helped improve team morale. (Takım etkinliklerine katılmaktan kaçınmasına rağmen, takım moralini artırmaya yardımcı olduğunu fark etti.)