Rattle İle İlgili Cümleler İngilizce Cümle İçinde Kullanımı
Rattle
Rattle kelimesi, çıngırak sesi çıkarmak, tıkırdamak anlamına gelir.
- The train rattle ed along the tracks. (Tren raylar boyunca tıkırdadı.)
- The baby shook the rattle and laughed. (Bebek çıngırak salladı ve güldü.)
- The wind rattled the windows. (Rüzgar pencereleri çıngırağıtı.)
- The old truck rattle d down the road. (Eski kamyon yolda tıkırdadı.)
- He was so nervous his teeth were rattle ing. (O kadar sinirliydi ki dişleri tıkırdıyordu.)
- She rattle d the keys in her pocket. (Cebindeki anahtarları çıngırdatıyordu.)
- The snake rattle d its tail warningly. (Yılan kuyruğunu uyarıcı bir şekilde çıngırdatdı.)
- The hailstones rattle d on the roof. (Dolu taşları çatıda tıkırdıyordu.)
- The dishes in the cupboard rattle d as the earthquake struck. (Deprem vurduğunda dolaptaki tabaklar çıngırakladı.)
- The machine rattle d as it started up. (Makine çalıştığında tıkırdıyordu.)
- The bones in the skeleton rattle d as the wind blew through the museum. (Rüzgar müzeden geçtiğinde iskeletin kemikleri çıngırakladı.)
- The loose doorknob rattle d every time someone walked by. (Sallanan kapı kolu herkes geçtiğinde çıngırakladı.)
- The chains on the swing rattle d as the children played. (Çocuklar oynarken salıncaktaki zincirler çıngırakladı.)
- The tambourine rattle d in time with the music. (Zil sesi müzikle aynı tempoda çıngırakladı.)
- The coins in his pocket rattle d as he walked. (Yürüdüğü zaman cebindeki bozuk paralar çıngırakladı.)
- The old bones rattle d around in the antique shop. (Eski kemikler antikacı dükkanında çıngıraklandı.)
- The skeleton’s jaw rattle d as it was moved. (İskeletin çenesi hareket ettirildiğinde çıngırakladı.)
- The loose change in the vending machine rattle d as I shook it. (Shakelediğimde otomatik satış makinesindeki bozuk para ses çıkardı.)
- The leaves rattle d in the wind. (Yapraklar rüzgarla çıngıraklandı.)
- The handcuffs rattle d as the suspect was arrested. (Şüpheli tutuklandığında kelepçeler çıngırakladı.)
Continued…
- The keys rattle d in the lock as I turned them. (Anahtarları çevirdiğimde kilitte çıngırakladılar.)
- The maracas rattle d in the band’s performance. (Müzik grubunun performansında marakaslar çıngırakladı.)
- The loose screw in the table leg rattle d whenever someone bumped into it. (Masa ayağındaki gevşek vida her biri çarptığında çıngırakladı.)
- The dice in the cup rattle d as she shook them. (Zarlar sallarken kupada çıngırakladı.)
- The old car’s engine rattle d as it struggled up the hill. (Eski arabının motoru, tepeyi tırmanırken tıkırdadı.)
- The glass beads rattle d in the jar as I shook it. (Salladığımda cam boncuklar kavanozda çıngırakladı.)
- The bones in the dog’s toy rattle d when he played with it. (Köpeğin oyuncaklarındaki kemikler, onunla oynadığında çıngırakladı.)
- The metal roof rattle d in the rainstorm. (Metal çatı fırtınada çıngırakladı.)
- The bells rattle d as the carriage went down the cobblestone street. (Araba taş döşeli sokakta ilerledikçe çanlar çıngırakladı.)
- The tea kettle rattle d on the stove as the water came to a boil. (Su kaynadığında çaydanlık ocakta çıngırakladı.)
Turkish translations:
- Tren raylar boyunca tıkırdadı.
- Bebek çıngırak salladı ve güldü.
- Rüzgar pencereleri çıngırağıtı.
- Eski kamyon yolda tıkırdadı.
- O kadar sinirliydi ki dişleri tıkırdıyordu.
- Cebindeki anahtarları çıngırdatıyordu.
- Yılan kuyruğunu uyarıcı bir şekilde çıngırdatdı.
- Dolu taşları çatıda tıkırdıyordu.
- Deprem vurduğunda dolaptaki tabaklar çıngırakladı.
- Makine çalıştığında tıkırdıyordu.
- Rüzgar müzeden geçtiğinde iskeletin kemikleri çıngırakladı.
- Sallanan kapı kolu herkes geçtiğinde çıngırakladı.
- Çocuklar oynarken salıncaktaki zincirler çıngırakladı.
- Zil sesi müzikle aynı tempoda çıngırakladı.
- Yürüdüğü zaman cebindeki bozuk paralar çıngırakladı.
- Eski kemikler antikacı dükkanında çıngıraklandı.
- İskeletin çenesi hare
Hemen Yorum Yaz